iki marka da gayet iyidir, gule gule kullan

fabrika markasi da satiliyor boyner'de, ona da bakabilirsin, o da kalite

Eğer outlet mağaza bulma şansın varsa direkt oralara bak. Aynı takımı yarı fiyatına satıyorlar. Seçtiğin markalar gayet iyi, bir de Damat var ekleyebileceğim.

network severim, beğenerek giyerim.

network daha iyi
yün oranı mümkün olduğunca yüksek olsun daha az terletir
kığılı nın slim fitleri de güzel oluyor

Network kardeşime almıştık, on numara oturmuştu üzerine. Slim fit. Hayırlı olsun bu arada.

cacharel'in mobil uygulamasında ekstra indirim var. %100 yün takımlar 400-500 liraya geliyor.

zara man'e gidebilirsin. daha uygun fiyata oldukça şık şeyler bulabilirsin. bu markalar da iyi tabii ama biraz daha pahalı olurlar.

Hayirli olsun.

Network gobeksiz uzun fit adamlar icin terziye diktirmis gibi takim elbise sunar. Eger fiziginiz musaitse bence sahane bir marka takim elbise konusunda.

büyük firmalar yapıyor o işi (kalyon gibi)

çok ciddi maaliyetleri var tahmin edebileceğiniz gibi.

türbin çok ciddi gürültü yapıyor, yanında ev olmaz.

O işi herkes yapamasın diye ödemelerde falan garip koşullar koymuşlar duyduğuma göre. Adamlar isyan ediyordu.

güneş paneli işini de araştırın benzer mantıkla çalışılıyor devletle, akarı kokarı daha az gibi.

gunesenerjisipanelleri.net

Büyük türbinler milyon dolarlar seviyesinde yatırım gerekiyor. Ayrıca her yere dikemezsin ülkelerin rüzgar ve güneş haritaları var. Yaptığınız yatırımı amorti etmesi için bu haritaları dikkate almalısınız. Yani kısacası yatırım maliyeti çok fazla ve kolay bir iş değil.

her şeyden önce bunun için devletten yatırım yetkisi gibi bir şey almanız lazım. Her bahçesi olan rüzgar santralini dikmesin, bir kaydı kuydu olsun diye. Bunun bir ihalesi oluyor bildiğim. Bu ihaleyi hazandığınız zaman belli bir dönem içinde belli bir yatırım yapmayı taahhüt ediyorsunuz.
Tanıdığım birkaç kişi var bu işi yapan. Erken dönemde girdikleri için "süper zengin" oldular.
Peşin Not: Lütfen süper zengin lafını deşmeyelim. Bir Koç, Sabancı değiller tabii, ama normal çalışan adamın kat kat üstünde zenginler.

güneş enerjisiyle paralel yapılabilir sanırım gerekli yazılım ve donanımla

benim sorduğum milyon dolarlık türbinler değil
fazlasını satmak mümkün ise yerleşim yerine dikilebilecek fazla ses çıkarmayacak kw'ta

amacım ileride emekli olursam ev alıp kiralamak yerine böyle bir işe girmek
arsa gerçekten esintili yüksek rakımlı bir yerde yazın bile esiyor ama yazlık yer işte

şebekeye bağlamak için alacağınız izinlerin maliyeti genelde panellerin/rüzgar güllerinin maliyetinden daha büyük olabiliyor. şirkete 7kwlık bir ges kurmuştum ben çok uğraştırdı. şimdi 10kw altına daha kolay ama 10u geçince yine başlıyorsunuz tedaş ile tırmalamaya. yekdem fiyatları da düştü diye biliyorum. 20 senede amorti ederseniz şanslısınız.

bu arada öyle acayip acayip izinler almanıza ihaleye girmenize falan gerek yok arkadaşların dediği gibi. 1mw altında lisanssız elektrik üretebiliyorsunuz sadece belirli bürokratik süreçleri geçmeniz gerekiyor. projesini hazırlayıp devlet dairelerine iki satır dilekçe yazmayı becerebilen herkes eğer trafolarında yeterli kapasite varsa güneş/rüzgar santrali kurabilir.

@agent dawn, bunu aşmak için paravan şirketlerle üretilen kapasiteyi 9.9 kW'lık paketlere böldüklerini duymuştum. Her işte bir açık aramak bizim milletin işi.

Türk insanı taktikler üzerine yaşıyor, yds'nin günahı yok.

Birisinin anlattığına göre olay bu şekilde. İngilizce seviyen düşük olsa da sınava bu şekilde hazırlanarak girip kazanabiliyorsun. Diğer taraftan ingilizcesi iyi olup sınavı kazanamayan insanlar varmış. sistem böyle.

yds taktikler üzerine inşa edilmiş bir sınav değil. ama, netice de sadece okunarak çözülen (dinleme, konuşma ve yazma yok) bir sınav olduğu için taktiklerle çözülmesi kolay bir sınav. peki neden?

bir cümlenin veya cevabın doğru olabilmesi için iki şey gerekir. birincisi anlam olarak doğruluk, ikincisi ise "grammer" (dil bilgisi ) doğruluğu. şimdi buradan ortaokulda öğrendiğimiz matematik derslerini hatırlayacak olursak, öğretmenlerimiz soru çözmeyi bazen iki yollar öğretirdi ve ikisini kullanmakta serbest olurdu. yds için de durum böyle. eğer yeterli dil becerisi yoksa, dil bilgisi doğruluğu yöntemine güvenerek soruları çözebilirsiniz. netice sonuç değişmeyecektir.

hatta bunun ötesinde toefl gibi işin içinde yazma konuşmanın olduğu sınavlarda bile değişik taktikler mevcuttur. örneğin; yazarken veya konuşurken belirli kalıp cümleleri duruma uyarlamak sizin bu sınavlardan daha kolay geçmenizi sağlar.

ingilizcesi iyi olup düşük alanların en önemli sorunu soruyu genelde sadece "anlamca" doğru yapmaları oluyor. oysaki sorunun dil bilgisi yönünden de doğru cevaplanması gerekiyor.

Serbest güreş, Grekoromen güreş gibi düşün.

Burda grekoromen yds, serbest TOEFL, IELTS .. oluyor.

daha kısa zamanda daha çok doğru yapabilmek için. adamın ingilizcesi çok iyidir, tüm soruları okuyup yapar, yaptığını doğru yapar ama bitiremez, diğeri taktik kasar, geçer. soruların çoğunu taktikle yapar, nitelikli soruları da bilgisiyle geçer. sonuçta bu bir test. toefl'da da bir sürü taktik var.

gramer soruları zor olsun diye kasıyorlar doğal olarak cümlede geçen bir kelimeden buluyorsun cevabı
geri kalan sorular zaten okuduğunu anlama üzerine

ingilizce bilmeyen de bu sınavdan yüksek puan alamaz

Teste en yatkın olanı öyle de ondan. Kim uğraşacak tek tek insanların dil y etkinliğini adam gibi ölçmeyle. Bu ülkenin en büyük problemi her türlü denetimin laf olsun diye yapılmasıdır.

Cunku ezberci zihniyet bunu gerektirir.

ben yds sınavını seviyorum. aslında taktik dedikleri şey gramer kuralları zaten. ben kursa falan gitmedim, taktik bilmiyorum. ama notum 80.
arkadaşlarım var, mesela ingilizce tenseleri falan bilmiyorlar, şu varsa şu yoktur diye soru çözüyorlar.
ingilizce öğrenmek değil ki dertleri sınavdan 55 alıp doktora, yüksek lisans başvurusu yapmak.

ben de onu anlamıyorum, ingilizce bilmeyen bir insan nasıl yl, doktora yapabiliyor?
çok gördüm ama aklım almıyor.

yeme düzenim çok bozuk olduğu bir ara diyetisyene gitmiştim, o da bana
"işyerinde yapılan çorbadan bile içme, normal yemeklerden de yeme, içinde mutlaka katkı maddesi oluyor" demişti.

ondan beri evden getiriyorum. evet durum bu kadar vahim, çorbaya krema, un, ne varsa koyuyorlar,
diğer zeytinyağlı denilen şeyler de zeytinyağlı olmuyor.

Kızartma yağı diye 18 litrelik tenekelerde satılan bir yağ var, bir kere yakından görsen anlarsın sorunu.

şu: www.gidaevim.com

ayçiçek yağı kullanıyorlar genelde
tereyağı zeytinyağı kullanan lokanta var mıdır bilmem
kömür haline gelmemiş ızgara tercih etmek daha mantıklı

ne kadar iyi yağ kullanabilir ki? asiditesi düzgün zeytinyağının litresi 40 tl falan. iyi köy tereyağı 30 tl. ortalam ayçiçek karışık alsa 25 tl. toplu yemek yapan yerlerde kalite çok iyi değil.

tiyatro okuyarak belki. ya da izleyerek

cok mu uzatiyorsun?
once sonunu anlatip tum heyecani mi kaybettiriyorsun?
cok fazla aaa iiii mi diyorsun?
gereksiz detaylari da ekleyip karsindakini mi sikiyorsun?

ogrenmek istedigin ne tam olarak?

ya da bu duyuruyu actigin gibi; aslinda karsi tarafin bilmedigi detaylari bildigini varsayip cok anlasilmaz bir sekilde mi anlatiyorsun?

@brkylmz
Hayır tam tersi çok kısa ve berbat anlatıyorum. Son dediğin şey de doğru olabilir.

Bunlara ek olarak aklıma anlatacak olaylar Malesef gelmiyor. Gelenlerin de detaylarını çoğu gelmiyor.

Yeni yorumunu bekliyorum.

Tamamen heyecandan kaynaklanıyor. Konuşurken sakin olun,arada nefes alın,bir şey içiyorsanız ondan bi yudum alın karşı taraf merak etsin. Taramalı tüfek gibi anlatırsan hiçbir şey anlaşılmaz.

seni iyi taniyan birileri daha iyi yanit verir hocam buna. burdan ne desek bos.

bazi insanlar uzun uzun anlatmayi "karsisindakini salak yerine koymadigi" icin tercih eder. yani anlattigi seyin detayi zaten herkesin bilmesi gerektigi bir bilgidir o yuzden orayi es gecer. gel gelelim herkes ayni kultur seviyesinde degil. bu da karsi tarafta dinlerken bir bosluk yaratiyor.

bazisi dedigim gibi sadece kendi bildigi seyi karsidaki de biliyor sanir. (misal bi tanidigim var boyle. arabayla ilgili bir sey anlatiyor, rengi soyle guzel, zaten en cok o renk yakisiyor arabaya diye. ama o rengi sadece kendisi biliyor, anlattigi kisilerle bu bilgiyi hic paylasmamis. oyle olunca dinleyen kisi de kopuyor olaydan, ne anlattigi tam anlasilamiyor).

yukarida @ananiyimoguz'un dedigi gibi sizi iyi tanidiginizi dusundugunuz biriyle paylasin bunu. ara ara siz bir seyler anlatirken uyarsin sizi.

ha bahsettiginiz sey hitap yeteneginizin az olmasiysa bu bambaska bir sey. herkesin dikkatini toplayabilmek vs. zaten herkesin de yapamadigi seyler.

sesini kaydediceksin, hoşuna gidene kadar defalarca tekrar anlatacaksın bir olayı

Gerçekten ilgilenmedigin, anlatmaya değer bulmadığın şeyleri anlatmaya çalıştığından olabilir. Bende de oluyor. Içimden gelmeyen, insan ilişkilerine dair veya kendimden bahsetmem gereken konulardan, özel hayatımdan vs bahsetmekten keyif almıyorum gereksiz geliyor ve bu duyguyu anlatım şeklime de yansıtıyorum ister istemez. Keyif aldığın, seni heyecanlandıran, gerçekten ilgini çeken olaylardan, durumlardan vs bahsetmeyi dene. Kitap okumani da öneririm. Bilgi içeren şeyler anlatmak da keyifli olabiliyor mesela. Umarım yardımı dokunur.

Soruyu da sorunlu bir şekilde sormussun yani sorun ne hedef ne net değil.

bolumlemeye çalışarak planlayabilirsin konuşmanı, yeri gelir kendi kendine denemeler yaparsın ses kaydı vs.

konuşma muhatabına göre de değişir diye düşünüyorum, kimine uzatmayip üç kelimeden fazla kullanmamak lazım yoksa kanser olma ihtimalin artıyor.

- kime anlatıyorsun
- niye anlatıyorsun
- anlatmaktaki amacin ne? Mesela seni şaşırtan bir olay mi aktariyorsun yoksa bir duygunu mu paylaşmak istedin o olayı anlatırken.

Bence bu sorununun içeriğini daha net ifade etmeye çalışmakla baslayabilirsin bu bağlamda.

- bilmiyor musun, beceremiyor musun, bilmedigine nasıl karar verdin, ya da belki olay anlatma adamı değilsin ama yine de bir eksiklik hisrttin bu konuda, nereden çıktı o eksiklik hissi vb

İngilizceni geliştirip diğer yandan almanca da kasarak almanyada ya da diğer alternatif ülkelerde yl kabulü alıp okumaya bak ve oradan iş bul derim ben. Türkiyede sektör bitmiş

akademisyen olmak istemiyorsan lisans sonrası hemen yüksek lisans yapmak vakit kaybı. yurtdışı istiyorsan bence en temiz yolu bir an önce iş hayatına atılmak. deneyim kazandıktan sonra bu saydığın ülkelere göçebilirsin. akademik alanda ilerleyip yurtdışına gitmek daha uzun bir süreç. yüksek lisans yapacaksın, doktoraya kabul alacaksın, doktoranı yapacaksın, sonra post-doc yapacaksın, bu sefer öğretim görevlisi olarak iş arayacaksın. akademisyen olmak gibi bir hayalin yoksa uzun iş ve tüm bunları yaparken ucu ucuna geçineceksin. iş hayatı kolay değil elbette ama en azından basamak atlamak için akademideki gibi 10 yıl beklemen gerekmiyor.

Böyle bir program var, bir düşünün derim.

www.avusturalyakonsoloslugu.com

-Sağa sola iş başvurusu yapmaya başla. Kariyer,eleman gibi sitelerde mutlaka profil oluşturup mesleğin ve yapmak istediğin işle ilgili her yere başvuru yap. Orta ve küçük ölçekli firmaların info adreslerini bulup özgeçmişini yolla. Zaten çok büyük ihtimalle dönüş alman ve işe başlaman en iyi ihtimalle 3-4 ayı bulacak.

-Bu süreci boş geçirme. Sana avantaj sağlayacak yazılımları mutlaka öğren. Bir makina mühendisi olarak matlab/simulink ve ansys gibi yazılımları en azından orta seviyede kullanabiliyor olman lazım. Catia/solidworks gibi yazılımları bildiğini varsayıyorum.

-İngilizceni mutlaka geliştir.

Yeni mezun biri olarak bunların dışında yapabileceğin çok fazla şey yok. Bol şans.

@xportant Katıldığım ve katılmadığım noktalar var. Stajlarımı son derece efektif olarak ve isteyerek yaptım. Staj yaptığım firmadaki çalıştığım hemen herkes benimle çalışmak istedi fakat hem pozisyon olarak hem de benim o sektöre çok sıcak bakmamamdan dolayı olmadı. Aşırı iyiyim gibi bir sonuç çıkarmıyorum sadece çalışma azmim iyidir ondan bahsediyorum.
Mezun olur olmaz gelişmiş ülkelerde çalışmak gibi bir hayalim yok. Önce iş tecrübesi kazanmak istiyorum. Yüksek lisans için hevesli ve istekliyim. Fakat akademiden ziyade uzmanlaşmak ve sektöre hazırlık için istiyorum. Ama bunu da zaman kaybı olarak görenler var.

@hayley bölümümde lisans mezunu enflasyonu olduğu için master yapmayı iş bulma açısından ve uzmanlaşma açısından faydalı olabilir diye düşündüm.

amac yurtdisi ise onceligin dil olmali. bir yandan is bulabilirsen calis tabii ama ortadogu tecrubesinin bahsettigin ulkelerde bir gecerliligi yok.

yurtdisina cikmanin en kolay yolu yuksek yapmak, bir yandan dil calisirken biir yandan yurtdisindaki master programlarina basvurabilirsin. ortalaman zaten yuksek degil, herkesin gitmek istedigi okullardan/sehirlerden uzak dur, kenarda kosedeki yerlere basvur, birinden kabul gelirse ziplarsin.

gocmenlik icin kanada/avustralya daha avantajli tabiiki, tutunmasi daha kolay. avrupayi bilmiyorum.

ben yüksek lisans mezunuyum. 150'ine aşkın ilana başvurdum, 2-3 aydır iş arıyorum ve sadece bir mülakata girdim o da sırf referansım olduğu için. türkiye'de iş hayatının baktığı en son şey yüksek lisans.

bazı iş ilanları yüksek lisans ya da doktora öğrencisi arıyor onlarda şansın olabilir ama çok az ilan var öyle

havacilik muhendisiyim, makineden doktoram var. su devirde turkiye'de odtu mezunlari bile cok rahat is bulamiyor. 10 yildan fazla tecrubesi olan odtulu makinaci arkadas 8 aydir issiz. becerebiliyorsan, it alaninda kendini gelistir sertifika topla, nere olursa olsun yukseklisans yap bu alanda tecrube edin ki yurtdisinda is bulma imkanin falza olsun..

ikinci bir yol, 2-3 yil calis biriktir, arabani sat bir yolunu bul. 2 yil idare edecek kadar birikim elde et avrupaya git. arabistanda calisip, oradan almanya'ya masteri gelen arkadas biliyorum. insaat muh. 1 yil almanca ogrenip, yuksek lisansini yapmisti ve kisa surede is buldu. ayni seyi amerikada da yapabilirsin. sabah aksam otur ingilizce-almanca hedefine gore calis..

satış pozisyonlarına yönel. 3 kuruş maaşla işe başla. dil öğren, it gibi çalış hızlı yüksel.

3 yıl sık dişini.

@John Bloor 1 seneyi geçti o yüzden aktifleştirilmediğini düşünüyorum. Peki filtreleri ve yağı ben alsam mı internetten ne dersiniz? Saçma mı olur?

Yağ ozelligini kaybeder. O nedenle araciniza km dolunca ya da bir sene dolunca yag bakimini yapin.

Yagcarsisi.com guvenilir bir yer. Ben gidip dukkanlarindan aliyorum. Motul kullanıyorum. Alin parçaları bir yerde iscilij verip degisin. Bakim arabanin can suyudur. Ihmal etmeyin.

ben az kullandığım için 1,5 senede bir yaptırıyorum bakımları sıkıntı çıkmadı
internetten alabilirsin parçaları

otomobili 10 bin-15 bin gibi periyotlarda ya da km'si dolmadıysa yılda bir bakıma sokmak gerekiyor. servise değil sanayiye götürürseniz araç garantiden çıkar.

@naksidil otomobilden anlamaynaları garantiden çıkar diye korkutarak serviste öperler. Yağ-filtre değişimiyle garantiden çıkma olmaz.

yağ çubuğunu çıkartıp hiç baktınız mı.. yağ simsiyah olmuş mu olmamış mı oradan anlaşılır.. simsiyah olmamışsa biraz daha devam edin derim..

sözleşme yönetmeliğe atıf yapıyotsa, yönetmelikte 40 saatten 45 saate çıkarılmışsa, bu durumu göstererek kıdeme hak kazanamazsınız.

Kanunen haftalık çalışma saati 45 saattir. Aşan çalışma süresi için çalışana mesai ödenir. Şirket iç yönetmeliğini Kanuni çalışma sürelerini aşmamak suretiyle arttırabilir ya da azaltabilir. Bu haklı bir fesih nedeni değildir.

benim dikkat çekmek istediğim nokta şu idi

yönetmelik değiştikten sonra 45 saat oldu
benim işe girdiğim zamanki yönetmelik 40 saatti

personel aleyhine yapılan bir değişiklik söz konusu yani

Daha az çalıştırabilir işveren işin gereği halinde artırabilir yani 45e dek yolu var. Esaslı değişiklik sayılmaz işin gereği olarak görülür

www.microsoft.com
30tl'ye windows 10 olmayacağına göre... güvenilirliğine siz karar verin.

adını hatırlayamadığım bir developer programı vardı microsoftun, bir sürü ücretsiz lisans alabiliyor o kişiler; ucuz olmasının sebebi o. gerçekten lisans ama senin kullanımın için verilmiş bir lisans değil büyük ihtimalle, o yüzden şirket içerisinde filan kullanacaksan kullanmamalısın.

şirkette vesaire kullanılacaksa microsoftun kendisi ve resmi partnerlerinden satın alma haricinde dijital lisans olayına girme. n11 vb. yerlerde fiziksel olarak yollanan oem lisanslar var onları kullanabilirsin.

merhaba, ben n11'den aldım çok ucuza.
tavsiye ederim.

edit: 1.5 senedir sorunsuz kullanmaktayım

bill gates vakıf filan kurdu, hayır işlerine girdi belki affeder

dünyanın en çok kul hakkına sahip adamı ya adam

bu tip keylerin sözleşmesi farklı o açıdan telif hakkı sorunu var son kullanıcı için vicdan olarak yoksa her türlü çalışıyor

ekim 2017'de 45tl temmuz 2018'de de 15 tl'ye windows 10 pro lisansı aldım.

çevremden 3-5 arkadaşım daha benzer fiyatlara aldılar 2017 yılında. hepsi sıkıntısız çalışıyor.

bi süre sonra lisans deaktif olsa gram üzülmem, gider tekrar alırım. verdiğim para üzülebileceğim bir para değil.

şayet kişisel kullanım içinse pc düşünme al, hatta daha ucuza da bulursun. ama iş yeri vs ise sakata gelebilirsin belki de ondan emin değilim.

Evde kullanacaksan gidip lisansa 500tl bayılma, gittidiyor, n11 de vs satılan ofis ve windows keyleri çalışıyor.

Ben zamanında kinguin'den almıştım hala sıkıntısız kullanıyorum.
işyerinde durum farklı, olası bir şikayette windows için ceza kesmiyorlar ama lisanslı ürünü de en yüksek fiyattan almanı istiyorlar. (çoklu bilgisayar varsa görece düşük fiyatlı toplu lisanslama yapıyorlar)

vallahi marka ayırt etmiyorum ben. abuk bir marka değilse hepsinin faydası aynı. isviçreli bilim adamları falan ağır yalan... reklamını yaptık oradan biliyoruz.

clinomyn smokers kullaniorum sigara tukettigim icin, memnunum

marvis whitening mint kullanıyorum. Şu ana kadar en memnun kaldığım ürün bu oldu.

Colgate pro relief dis etlerim icin bunu kullanmami onerdi dis hekimi. Hakkaten iyi geldi. İndirim gordum mu depoluyorum. Ben de mineye zarar verdiginicin beyazlatici olanlari kullanmiyorum.

Splat - diğerlerinden daha doğal içeriğe sahip görünüyor ve memnunum.

sensodyne f alıyorum geçiyorum sırf alışkanlıktan.

en az aşındıranı tercih et
paradontax hoşuma gdiyor ama pahalı ya

ben de sensodyne kullanıyorum. niye bilmiyorum,

beyazlatma etkili istiyorsan Opalescence al ama o da istediğin etkiyi sağlamaz.

macundan ziyade fırçana dikkat et, www.hepsiburada.com bunun gibi içinde lastik olanlar, diş yüzeyini daha iyi temizleyip parlatıyor.

sonuçta gerçek beyazlatma istiyorsan yine profesyonel ürün kullanman gerekecek,

misal,

www.hepsiburada.com

Önemli olan diş fırçanız ve diş fırçalama tekniğiniz,macunun pek rolü yok.

Sunu kullaniyorum: www.hepsiburada.com

Gerci ben dis fircalamayi pek sevmem genelde gargara kullanirim.

jasön kullanıyorum memnunum.

resim yapıyorum. eskiden hobi değildi, ciddi bir uğraştı ama güzel sanatları bıraktım ve dalımı değiştirdim tamamen. o yüzden zamanla hobiye dönüştü.

bazen nakış yapıyorum.

yazın yüzüyorum.

Grup halinde kick boks dersi alacağım bir salon bulamadım ankarada

Hem okuyup hem calistigim icin zamanim gercekten olmuyor. Zaman bulursam da bahcecilikle ilgileniyorum. 17.kattaki evimde kat bahcem var. Cok buyuk ve derin bir saksi var aslinda. Limon, avokado, aksam sefasi falan ekmistim. Onlarla ilgilenirim. Daha da zaman bulursam felsefe kitaplari okuyorum. Eskiden zamanim oldukca yayinevlerinin tartismalarina katilirdim.

enstrüman çalıyorum

bir çalışan olarak hobilere inanmıyorum zaman ve heves kalmıyor
önemli olan faydalı vakit geçirmek

oturarak yaşadığımız için spor bir zorunluluk yapacak bir şey yok

ben din konusunda kendimi geliştiriyorum tefsir dinlemek, kuranı anlamak hoşuma gidiyor o arada da spor yapıyorum, haftasonu da 1-2 saat arapça

okuyor olsaydım ingilizcemi mükemmel yapmaya çalışırdım ileride kendi başına bir şey öğrenme konusunda bütün kaynakları anlama imkanı sağlıyor

30 olmaya ramak kaldı ama ben yine de cevap veriyorum haddim olmayarak, cok daha fazla çalışıyor ne yazık ki.

Tam tersine o zamanlardaki halimin aptal olduğunu düşünüyorum. Şu an daha iyi çalışıyor bence.

34'ten bildiriyorum. Yok, çalışmıyor bence :/

36 evet kobuzchu'nun kafasının çalışmadığına katılıyorum

benim zehir gibi maaşallah, arap atı gibi koştukça açılıyorum.

Öğrenme hızım düştü zaman içinde yaş 31. Fakat artık daha iyi odaklanabiliyorum. Kişisel disiplinim daha yüksek, öğrenmeyi öğrenmiş vaziyetteyim.

Dil öğrenme kısmında sorun yaşıyorum yaştan ötürü ama bilimsel bir şeyi eskisinden daha rahat öğrenebiliyorum tecrübemden ötürü.

bence kafam 20lere göre daha iyi çalışıyor ama daha az odaklanabiliyorum. odaklanamama sorunum hep 'ne gerek vardı şimdi bu işlere' diye düşünmekten kaynaklanıyor.

İş: evet
Karı kız olayları : üssel olarak arttı
Girişimcilik: aklıma fikirler gelirdi artık gelmiyor. Daha az risk alıyorum.

daha iyi çalışıyor. 20'lerdeki halim karşıma çıksa adam yerine koyup bir konu tartışmam şu an.

Taurina artı 2

30 değil 24'üm fakat 18-19'la kıyasladığımda ciddi anlamda aptallaştığımı düşünüyorum. en azından kendi alanımda (okul, bölüm vs.) algılarım hala büyük oranda açık ve başarı düzeyim pek değişmedi ama genel olarak memnun değilim. daha fazla çaba harcamam gerekiyor anlamak için. eskisi kadar kıvrak değil zekam, çok bariz. daha yavaş çalışıyor. mesela 17-20 yaş arasında ingilizce bir metin okuyup da ne yazdığını anlamadığımı hatırlamıyorum. anlamını bilmediğim bir kelime ya da yapı çıkıyordu tabii ki ama "ne denmiş burada?" diye cümleyi tekrar okumama gerek olmuyordu. şimdiyse bazen "iyi ingilizce biliyorum" diyen birinin adı gibi bilmesi gereken kalıpları idrak etmekte bile zorlanıyorum. unutmaktan, pratiksizlikten değil - hemen her gün kullanıyorum ingilizceyi.

ama ben 18-23 yaş arasında yaklaşık 40 kilo aldım, çeşitli sağlık sorunlarım var ve b12 düzeyim tehlikeli derecede düşük. doktor şaka yollu da olsa (umarım?) "sen nasıl hayatta kalabiliyorsun bu vücutla" demişti bir kere. belki o yüzdendir de iyileşince falan beynimi geri kazanabilirim, bilmiyorum.

velhasıl durum kötü. vatandaş tepkili.

daha çok çalışıyor

Zehir gibi çalışıyor

35, insanların puştluğunu daha iyi görüyorum, bakışları, tavırları daha iyi analiz ediyorum. Tecrübe...

Gençler bilse yaşlılar yapabilse demişler. Bilge ihtiyar olunabiliyor galiba.

Özet %100 çalışıyor.

iyi veya kötü tecrübeler sayesinde kafam daha iyi çalışıyor.

çalışıyor.
*30'lar erken yahu, 50'lerde tekrar konuşalım.

Daha cok calisiyor, yazilimla ugrasmaktan zekam acildi.

Unide kaldigim derslere sasiriyorum, simdi geriye donsek 3.5la rahat bitiririm.
Bi ara issizdim iyice zekam dusmustu.

35'ten bildiriyorum, çalışıyor.

25 yaşıma göre bakınca, hem de zehir gibi çalışıyor. 25te biraz aptal mıymışım? ya da hülyalara mı dalmışım? bilemedim.

şu an 25 yaşıma göre 10 kat daha verimliyim.

yaptığım iş tüm gün hesap kitap modelleme, boş zamanlarımda programlama öğrenmeye çalışıyorum, bi yandan dil öğreniyorum.
henüz kafam almıyor moduna girmedim.

Çok bi fark hissetmiyorum ben.

20'lerin başından beri yaptığım bir işim var, tecrübem it gibi arttığı için daha bile iyi durumdayım gibi bi hissiyat bile var ister istemez.

Ama o zaman çıkan bi problemi 10 dakikada hallederken şimdi uuu bi saatimi alıyor gibi bi deneyimim yok yani.

Motivasyon derseniz ama evet o daha az sanki :D

yok maalesef. 20li yaşlarda bir şarkıyı bir iki kere dinlediğimde ezberimdeydi, şimdi milyon kere dinliyorum aklımda kalmıyor. okuduğum kitaplar da hakeza öyle, eskiden çok daha fazla şey kalırdı aklımda.

Daha iyi çalışmasının yanında insan sarrafı oldum sanıyorum. 40 larıma gelince bakalım nasıl gelecek şimdiki halim.

30 yaşından sonra hiç bilmediğin bir alanı öğrenmek zor, ama 10 yıldır üzerinde çalıştığın konuda çok daha tecrübeli ve iyi oluyorsun.

Çalışıyor ama eskisi kadar uzun sürmüyor. Sonuca varacak enerjiyi kendimde bulamıyorum. Önceden 2 günde yaptığım (kafa çalıştırması gerektiren) işleri şimdi 1 haftada zar zor yapıyorum.

31.

Yaş 30. Kafa çalışıyor ama yeni bir şey öğrenmek veya zihni yoran şeylerle uğraşmak daha zor oluyor. Geçen sene bir sınava girdim(toefl) ve beynim çatladı diyebilirim. İstediğim puanı aldım çok şükür. Bir daha girmek istemem çok uzun ve yorucu oluyor. Bir yaştan sonra insan böyle şeylerle uğraşamıyor. Tabi biraz da uzaklaşmakla alakalı. Beynin öğrenme hızı zamanla ve kullanmayarak yavaşlıyor.

20'lerin başında şu andaki kadar komplike işler yapmadığım için yorum yapmam zor ancak daha iyi çalıştığını söyleyebilirim.
tek sorun konsantre olmak. çetrefilli bir işe konsantre olurken gerçekten zorlanıyorum.

hem daha iyi çalışıyor hem de daha odaklı, daha kararlı

neredeyse 50'den bildiriyorum.
40'lı yaşlarımda çocuklar henüz mini miniyken bir ara aptallaştığımı hissetmiştim. Şimdi performansım arttı epey. Büyük kız 8. sınıfta ona ders çalıştırırken açıldım sanırım. Yeni bir dil öğrenmeye niyetliyim. Almanca ve ingilizcem var. Yeni kelime de öğrenebiliyorum. Ama örneğin eskisi kadar kolay şiir ezberleyemiyorum.

öss :) sorularını daha yavaş çözüyorum

Abi valla her ikisi de.

Hafıza konusunda mesela eskisi gibi değilim. Bazı şeylerin aklıma gelmesi zaman alabiliyor. Özellikle isimleri unutmaya başladım.

Ama sir gwain'e katılıyorum. 20 yaşımdaki beni alıp karşıma adam yerine koymam. Buna hayat tecrübesinden ziyade bilgi birikimi derim. Ama olayları yorumlama konusu bence birazda tecrübeyle ilgili.

geçenlerde gittiğim bi kursa hocamız bi test yapmıştı. orda 20lerin başındaymış gibi öğrenmeye açık olduğum çıktı. daha iyi düşünüp daha iyi analiz edebildiğimi farkediyorum. bi de yüzeysel değilim daha derinlemesine anlayabiliyorum. tabi bunların hepsi bi işe kendimi tamamen verince oluyor. sallıyosam hiç biri geçerli değil.

Abi tecrube ve bilgi birikimi acisindsn bakmayalim, o konuda zaten ilerlemis oluyorsunuz normalde:)

çalışmıyor net! eskiden zehir gibiydim hem hafıza olarak hem de pratik zeka olarak ama artık düşünmeye bile üşeniyorum.
Hayatın koşturmacası, eski heyecanı kaybetmek vs etkiliyor tabi ama teknolojinin de etkisi olduğuna inanıyorum. Hiçbir şeyi ezberlemek/öğrenmek zorunda olmamamız bi yana beynimizi saçma sapan görüntülere kullandığımız için dikkat dağınıklığı, odaklanamama gibi sıkıntılarım artıyor.

31 yaşında bir kadınım. Daha çok çalışıyor kesinlikle.

soruyu soran kişi beynin sayısal zekasıdan, problem çözmeden bahsetmiş.
daha çok çalışıyor diyenler tecrübelendiğinden bahsetmiş.
Zaman geçtikçe insanın sayısal zekası, problem çözme hızı düşer, odaklanma daha noktasal olur, çevre uyarılarına tepki azalır, dolayısıyla yorum da azalır. Tecrübe artar. Bu sebepten daha kalite sonuçları biraz daha uzun zamanda alır.
Soruyu bile anlayamamaları gerilediğine delalettir.

Kalitesiz degildir belki ama cok iyi dr secmek lazim cunku cogu dr mal! Mesela bi defasinda tavsiye ustune gitmistim bu sebeple, kanal tedavisini yurtdisinda yaptirmistim ve bana dediler ki 6 ay sonra ustune kaplama yaptir yoksa kirilma riski var. Gittim devlete burda bana dedikleri "bence iyi is cikarmislar, gerek yok su an." 2 ay sonra ucu catladi..

Gecen dis eti apsesi icin gittigimde "Onun icin seni agiz, cene ve dis e sevk ediyorum randevu bak 7/24 bunun icin yapabilecegimiz bir sey yok" deyip cok alakasiz bi disime dolgu yapip yolladilar. Bu dedigim "arastirma hastanesi"nde oluyor. Apselerimle yolladilar beni eve ya!

Eger ciddi bir islemse yaptircagin bas parayi git ozele. Basit seylerse devlet iyi. O kadarini da yapabilsinler zaten!

Bir şekilde üniversitelerin diş hekimliğinde yaptırın. Randevu almak zor ama en azından yapılan iş iyi.

üniversite hastanelerine gidin. yoksa ağız ve diş sağlığı merkezine gidin

o da yoksa devlet hastanesi.

Evet, üniversite hastanesi iyi fikir. Aklımdan çıkıp gitmiş. Üniversite yıllarımda (20 yıl önce) yaptırdığım implant hala sapasağlam.

Bir soru: Ünv. hastanelerinde SGK'liler için ücretlendirme nasıl? Ücretsiz mi? Küçük bir miktar mı?

diş taşı temizliği mekanik bir işlem doktorun titiz çalışması dışında bir espirisi yok
ama iyi yapılmazsa dişin saçma sapan bir şekilde aşınıyor
6 ayda bir değil; gerekliyse yaptırılmalı, üst çene alt çene ayrı ayrı değerlendirilebilir

Ünv diş hekimliklerinde sgk ile tedavi olabilirsiniz. Devlet hastanesinde nasılsa orası da öyle. Dişimi öğretim üyesi yapsın derseniz fark ödersiniz, onun dışında da implant, kemik tozu vs tabii ki aynı devletteki gibi onları da ödersiniz. Ama çekim, dolgu, kanal onları sgk ödüyor.

Çapa'da diş çekimini dahi öğrenciler yapıyor haberiniz olsun. Ayrıca tüm gün orada oraya sürünüyorsunuz, adam akıllı ilgilenen yok, insanlar yığılı vaziyette. Birkaç gün önce Çapa'daydım, tam bir rezillikti. Paranız varsa hiçbir şekilde hiçbir bölüm için gitmeyin devlet hastanesine, inanın değmiyor.

temmuz ve ağustos ayları.

1 Temmuz’da başlar 1 Eylül’de biter. Yani 2 ay.

Edit: Çıldıran sizsiniz +1 Biz halimizden gayet memnunuz açıkçası, biri bana tatil konusunda takıldığı zaman “Hee haklısın valla paso yatıyorum” diyorum. Sonra o çıldırıyor eheh.

iyimiş haziranda zaten doğru düzgün ders olmuyor, eylül de okul başladı, ilk günler tanışma bilmemne diye ders olmuyor. etti 4 ay artı yarıyıl tatili de var kebap:) Bunu öğrendiğim iyi oldu, çevremdeki öğretmenleri çıldırtacağım artık:)

Okulların kapanmasını takip eden 15 gün, açılmadan öncede 15 gün seminer dönemi var. Kalan süre yaz tatili. İstisna olarak görev yaptığınız yerde tatilde değil iseniz tatilde bulunduğunuz size en yakın okulda seminer dönemini geçirmek için dilekçe verebilirsiniz. Böylece 3 aya yakın olmuş olur.

2 ay. Ama dediğin gibi 4'e yuvarlarsak çıldırması gerekenler çevrendeki öğretmenler olmaz bence.

Seminer dönemlerini iple çekiyorum, lab'da güzel Counter Strike döndürüyoruz.

@shangrilla seminer dönemi ne oluyor? Bir tane Pedagog, uzman vs geliyor onu mu dinliyorsunuz?

Kimi ogretmene yilin 365 gunu tatil, kimine 0. Karakter meselesi ayni zamanda. Okula gitmeleri calisiyor olduklarini ya da evde olmalarini calismiyor olduklarini gostermiyor.

Traveller +1
kısa dönem eğitmenlik yaptığım sürede dersten önceki her akşam "yarın bu konuyu nasıl anlatsam, hangi soruları hazırlasam, nasıl eğlenceli hale getirsem" soruları ile kafayı yiyordum. bunun daha quiz'i var, sınavları var...

hiçbişi uğraşmadan gidip sadece bildiklerimi de anlatabilirdim bunu yapanlar da var ama öğretmenlik özünde mesai bitimi biten bir meslek değil. hele ki devlette öğretmensen doğru düzgün boş günün olmuyor, mesai sonrası bile hep bir şeyler yapmak zorundasın.

Seminer dedikleri de kisir yapip yedikler bir etkinlik. Ama ona da gitmiyorlar, dilekce verip hallediyorsun.

Gerci ogretmenin tatilini konusmak da sacma, zaten hergun 3'de cikiyorlar. Ben olsam tatil bile istemem.

@speedy:
Üstteki arkadaşın dediği gibi kısır falan yapıyoruz işte. Güneydoğu'da daha çok çiğ köfte yaparlar, Ege'de börülce vb.

seminer bence de gizli saklı şeyler çevirdikleri parti
15 gün seminer yapıyoruz yazıyorlar hiç detay yazan görmedim

bir şey anlatma kabiliyetim olduğuna inansaydım öğretmenlik bilmiyorum ama akademik kariyer için uğraşırdım
bu da böyle bir anımdı

kısaca seminer denilen mesleki çalışma dönemlerinde bakanlığın yayınladığı program çerçevesinde çalışmalar yapılır. bazı okul idareleri konuları öğretmenlere bölüştürerek sunum yapmalarını ve seminer sonunda idareye rapor sunmalarını ister. ayrıca her dönem bir film ve kitap listesi de yayınlanır. bununla birlikte bu program haricinde demo ders gibi etkinlikler de yapılabilir. bakanlığın yayınladığı program dahilinde yayınlanan çalışmalardan bugüne kadar hatırladıklarım: meb dergisinden branşla alakalı bir makale okunup sunulması, ya da listeden bir film izlenip tartışılması, aynı şekilde bir kitapla ilgili sunum yapılması, eba (eğitim bilişim ağı) üzerinden belirtilen videoların izlenip tartışılması ve zararlı teknoloji kullanımı, istismar, sınıf yönetimi gibi rehberlik seminerleri.

İlk uzama sırasında bir dönem homeless gibi dolaşacaksın, onu şimdiden göze al derim. Ben 7 yıl uzattım, yanlar (sadece kulak üstü) ve ense harici makas değmemişti saçıma.

www.eksiduyuru.com

arada gidip kırıklarını aldırmak mantıklı ama genelde bu işlem berberin orantısız güç uygulaması sebebiyle maalesef istenen sonucu vermiyor. evde yapılabilecek bi yöntem bulup uygulanabilir.

berbere gitme düzelticem diye kısaltırlar

Berbere gitme +1
Kırıkları alıcam ayağına köklüyolar bütün o uzattığın saçları

İlk 1 sene Yeşilçam'da her rolü alacak gibi geziyorsun abi ondan sonrası bir şeye benzemeye başlıyor.Bırak kendi halinde uzasın.

uzun saç kesebilen berber bulman lazım ki çok zor. berberlerin %95'i bilmiyor uzun erkek saçı nasıl kesilir.
bulduğunda ise uçlarından çok kısa yani 1mm falan aldırman lazım ki kıvrılmasın saç düzgün uzasın.
tabi normal mahalle berberine gidersen 3 numara yapıp gönderir seni.
zor iş erkek saçı uzatmak. salarsan da insan içine çıkamıyorsun bence uzasa da bir şeye benzemiyor.

18 yıldır uzatan biri olarak yazıyorum, sadece ense ve favorileri aldırmak için git. ense derken ense kıllarını kastediyorum, saçların uçlarına bile dokunmasınlar. ilk 2 yada 3 ayın sonunda sadece ense ve kulak üstünün uçlarını düzeltirmek için git. saça üstlerine falan hiç dokunmasınlar. erkek kuaförleri uzun saçtan anlamıyor. eskiden kadın kuaförlüğü yaptığını iddia eden biri katlı keseceğim diye chuck norris in saçlarına çevirmişti, bildğin kakül bırakmıştı la adam :))))

bir diğer seçenek de tanıdık bir kadın kuaföründen rica etmen. annenin, kız arkadaşının, yakın birinin bildiği bir kadın kuaförü varsa ondan rica et ücreti muakbil dediğim düzeltmeleri o yapsın. 7 sene kadar önce saçlarımı kestirmeye karar vermiştim, belimdeydi, kadın kuaförü bir hanım kesmişti saçlarımı. ömrü hayatım boyunca olduğum en iyi saç tıraşıydı. iyi bir kadın kuaförü bulursan kaçırma 2 - 3 ayda bir düzeltmek için ona git.

kredi çekiyorlar

Sorunun cevabı kişiden kişiye göre farklılık gösterir. Evlenip eşiyle birlikte çalışıp krediye giren var, halihazırda ailesinin evinde oturan var, babadan kalan var, ailesi yardım eden var, köydeki arsayı satan var, var da var yani.

sadece turkiye ozelinde degil bu butun dunyada insanlarin buyuk bir cogunlugu 20-30-40 yillik krediler ile ev alir.

yurtdışındaki tanıdığım 38 yıllık mı ne krediye girmişti, 12 yılı kaldı diye seviniyordu. orada çok fena bu işler.
ama açıkçası hiç imrenmedim.

@üğpoıuy hanım kızım, öğretmen değil misin sen?
hemen gidip şöyle matematikçisinden, ingilizcecisinden ek dersi filan bol bir öğretmen bey buluyorsun. düğün altınlarını peşinata veriyorsunuz.
senin maaş krediye (hoş şu anda hakketen kredi çekilmez de, yapan böyle yaptı) veriyorsun, beyinin maaşıyla da geçiniyorsunuz sen dersini 3 güne topluyorsun çocuğa bakıcı bile tutmuyorsunuz çünkü hep para. ek dersler yattığında eve balık pişiricisinden balık filan söylüyorsunuz. yaz tatilinde de 1 ay senin memlekete bir ay eşinin memlekete gidiyorsunuz. oğlunuza isim eymen kızınıza ebrar, hadi Allah mesut etsin. şimdiye kadar öğretmenler odasında tüm bunların masterını yapmış olman lazımdı yahu.
yani, genelde böyle oluyor işte.ben benimle aynı soyada sahip bunu yapan 8 çift filan sayarım.

Herkes maaşlı çalışan değil. Aileden gelen mirası kullanan çok.

Biz tokiden aldık. 620 lira aylık ödemesi var şu an. İlk 2 ayını ödedik. Kaldı 178:) Başka yolla almamız da mümkün değildi.

Yurtdisinda ev almakla turkiyede ev almak arasinda cok fark var; yurtdisinda mortgage kiradan daha ucuza gelebiliyor, o zaman da eve girdim ne yapicam derdi olmuyor, o kira zaten odenecek yani.

Miras(aile büyüğü ölür evi-arsası-tarlası satılır buradan kalan pay), kredi çekilir ve birikmiş bir miktar paraya eklenir.
Miras+kredi+holosko+bir miktar para

yanlış yere bakıyorsun. 500 bine ev alanlar rahatlıkla ödüyor. eğer senin için fazlaysa 300 binlik evlerin olduğu semtler senin gelir grubunun olduğu yerdir.

annesinden babasından kalan paralara 200 300 ekleyip alıyorlar.

maaşlı işlerde değil kendi işlerinde çalışıp daha çok kazanıp muhtemelen vergi de vermiyorlardır

Sen onlara bakma, arabayı nasıl sürüyorsun? Çukura gir çık yapıyosan daha önce doldurur ömrünü. Eğil lastiklere bi bak dişler ne durumda yanaklar ne durumda.

Çıplak gözle iyi görünüyor durum. Ama dişleri ölçmedim mesela.

Agresif kullanmam, şehirler arası 130 geçtiğim neredeyse yoktur. Şehir içinde de 90 geçmem.

arabaya, lastige ve kullanima gore degisir. 4 mevsim lastiklerle 80.000km yaptigim da oldu 40.000'de bitirdigim de.

Lastik markasını göre bile değişir. Kullanım esnasında anlaman lazım. Virajlarda nasıl, ıslak zeminde tedirgin ediyor mu, gözle kontrolde çatlak, yarık var mı? Fren mesafesi nasıl?

benim araçta 5 yılda üstünde orjinal lastiği vardı
80k km önler bitmiş arkalarda hiç bisey yok tu öne 2 tane lastik aldım devam

Yılda bir ay kadar yatar araba en fazla. Onu haricinde haftada 3-4 gün kullanırım. Çok yatar sınıfına girer mi?

Yok çok yatmaz, kullanmışsın işte yeterince. Ben geçen ay kışlıkları taktırdım araba 60 bin km’de yazlık lastik alıcam bitmiş iyice çöpe dönmüş.

Yılda bir ay yattığı dediğim aralıksız bir ay bu arada :)

5 yıl ya da 60k km
virajlarda yol tutuş kötüyse anlarsın lastiğin değişmesi gerektiğini

yazılım.firma ifşa edemem.her pozisyon için saç sakal serbest.

sakal serbest olmayan iş yerinde çalışabilmem için maaşıma aylık +2000 lira isterim. çalıştığım firmada şortla gelenler bile oluyor.

yazilim, sac-sakal, kiyafet, short, parmak arasi terlik vs dis gorunus ile ilgili hersey serbest. universitedeyken garanti teknolojiye staj icin kabul edilmistim. 15 santimetre uzunlugu olan saclarimi kesmemi istemislerdi, ben de gelmiyorum o zmn dedim. kiyafete saca sakala karisan bir sirkette calismam. dis gorunuse bu kadar onem veren bir sirket calisanlarin yaptiklari isin kalitesini ve gercek degerini anlayabilecek kapasitede degildir.

Tekstil.
Cuval giysen o bile serbest

kolej öğretmenliği.

serbest. temiz olmak ve düzenli olmak kaydıyla.

serbest ama ben kesiyorum 3-4 günde 1. sektör bpo.

3 gün kadar uzatabiliyorum maximum :(

Normalde serbest değil fakat ben sakallıyım. Milletin takımla, ceketle, kumaş pantolonla falan takıldığı ortama kot pantolonla, kurukafalı sweatshirt'lerle, kapşonlularla gidiyorum. Sıcak havalarda kısa kollu giydiğimde dövmem de gözüküyor. İşimi iyi yaptığım ve çok yönlü olduğum için bir şekilde kabul ettirdim kendimi. Formal bir uyarı alana kadar böyle devam...

IT'deyim ben de, herhangi bir kısıtlama yok.

Yazılım. Startup. Kısıtlama yok.

Mühendislik, özel sektör firması. Saç, sakal, kıyafet serbest.

serbest
ilaç

serbest
fmcg sektöründeki bir firmanın ofis yönetimini yapıyoruz.

Mühendislik, özel sektör, serbest kıyafet, saç sakal.
Belli bir pozisyon üstüne saç sakala değil ama kılık kıyafete dikkat ediyorlar.Ama dress code yok.

evet,

@dertli gönüllere

olmayan aşıyı nasıl olsun yav? Hepatit c aşısı yok ki..

@utkumon

yanlış hatırlamıyosam tıp okuyodun(yanlış hatırlıyosam kusura bakma..)

hastanende enfeksiyon hastalıkları bölümüne git. Aşı olmak için markerlarıma baktırmak istiyorum de. Onlar bakar. Ona göre gerekli aşıları olursun.

KKK zaten aşı takviminde olan bir aşı. Çocukken aşı takviminden kaçmamışsan(ki sanmıyorum) olmuşsundur.

dalağın mı yok
durup dururken neden aşı oluyorsun? aile hekimine bir sor önce

@nundu

Tıp okumuyorum ama isterdim :)

Kuduz, grip geldi aklıma.

O zaman tetanos hariç aşı olmana gerek yok. Tetanoz da en son olduğunun üzerine 10 yıl geçmişse olman lazım tekrar. Pnömokok, Meningokok falan da gerek yok sana

Kuduz aşısı eğer veteriner ya da hayvanlarla araştırma yapan biri değilsen sadece temas sonrası yapılıyor.

Grip aşısı yıllık aşı ama ekim gibi yapılır genelde. Bu mevsimde yapılmaz yani. Artık bu sene ekimde yaptırırsın.

Duyuruya eklemleniyorum ama bizim aşı karnelerimiz var mı? Evde benim sadece doğduğumda yapılan aşıları içeren bir karnem var; daha sonra okulda bana bazı aşılar yaptılar ama ne aşısı olduğum hakkında en ufak bir fikrim yok. Nereden bileceğim ben aşılarımı?

HPV

Hpv +1

@wish i could find a way to disappear E-Nabız üstünden görebilirsin.

@utkumon çok teşekkür ederim, yılların gizemi çözüldü.

buzdolabında onların en sevdiği şeyi yiyin.

onların gece ikiye kadar ses yaptığı gecenin sabahı hayvan gibi gürültü yapın. ama insan gibi değil, sabahın beşinde altısında ayı gibi gürültü edin, uyananlara da "uyuyamıyorsan o senin sorunun" diyin.

öyle ev arkadaşlığı olmaz olsun...

Kirayı faturaları kitle 2 güne vericem diyip süründür.

Mesela koridorda bir hoparlör var, onu çaktırmadan bozmak isterim ama 'çaktırmadan' kısmını bilemiyorum. Yani mesela kablo keserek olursa kesik kablo olacak ortada.. :)

bulamayacakları bi yere balık koy. koksun.

Eve bocek birak cesitli yerlere

gitmeye yakın tuvalete bez falan at uğraşsın dursunlar.

tuvalete bez atarsaniz asagi kata da yazik olabilir. yapmayin.

İntikam duygusuna teslim olma derim. O anda sana güzel bir his verse de aslında kötülük yapmış olmak seni içten içe mutsuz edecek, üzerinde bir yük gibi kalacak. Oysa ki onları affedip yoluna devam etsen hafifleyeceksin.
Sen zaten taşınıp kurtuluyorsun, bence intikamlarla uğraşıp kendini daha fazla huzursuz etmeye gerek yok.

ben çekip gitmenizi öneririm
en iyi intikam güzel ve huzurlu bir hayat yaşamaktır

balık +1. muhteşem fikir, eloreliaya tebrikler.

‘Karma’ya İnan. Birşey yapma.

Bahoho +1 karma da senin benim gibi mazlumlara işlemez inanma.

@peggy +1

“nehir kenarında yeterince beklersen, düşmanlarının cesetleri yüzerek gelir.” - Sun Tzu

büyük bir hediye paketi hazırlayıp içine kulak tıkacı koy
biraz daha dramatik olsun istiyorsan kargoya ver, şubeden alsınlar

diş fırçasını tuvalate sür. diş etleri yüzünden hayata küser sesi kesilir.

Hem okuyor, hem çalışıyor, hem de kütüphanede sabahlayan halinizdim. Belki bu konuda sizden çok daha zor durumlar yaşamış olabilirim üniversite zamanı. Yaşadığım daireye sin city, sin bomb, İsviçre Medeniyeti halt yesin gibi tanımlamalarda bulunulabilirdi.

Yaşadığınız duyguyu anlıyorum ama artı bir kötülüğün daha çıkmasına, kaynağının da siz olmasına gerek yok.

Mezun olacağım yıldı, evdeki bütün eşyalar da bana aitti. (3+1 evin bütün eşyaları) Normal şartlarda evden çıkarken, hiçbir ücret talep etmeden bütün eşyaları ev arkadaşlarıma bırakacak, şehri böyle terk edecektim. Onlar da öğrenci diyerek. Sizin deneyimlediğiniz durumları deneyimledikten sonra yapmak istediğim iyilikten vazgeçip, bütün eşyalarımı nakliye ile aldırıp başka bir öğrenci evine hediye ettim. Kötülük için ayrıca bir düşünceye girmesem de ev arkadaşlarıma hak etmedikleri bir iyilik de yapmadım. Evden ayrıldığım gün suratlarındaki ifade unutulmazdı.

Bunun gibi zaten hakkınız olan bir durumu kullanırsanız ne intikam gibi kötü bir eylemin içinizde yer etmesine sebep olursunuz ne de kötülüğe kötülükle karşılık vermiş olursunuz.

böyle insanlara pislik yapamazsınız. sökmez. kendimden biliyorum, sizden daha leş tiplere onların kendi silahı ile misilleme yapamazsınız. en güzeli faturaları takın.

evi giderken ateşe ver.

cevaplariin her biri birbirinden sok edici. demek ki duyurudan kimseyile dusman olmamak lazim :)

gidene kadar her sabah calar saatini deli gibi caldir. zili gec iptal et. bu saatten bulabiliyorsan hayati onlara zehir edebilirsin.
urun.gittigidiyor.com

benim de ev arkadaşımdan sağlam kazık yemiştim. Evden çıkarken yemeklerin içine tek tek tükürdüm. Şimdiki aklım olsa diş fırçalarını da tuvalete sürerdim. Bir de çıkarken polise gürültü ihbarında bulunun sizin yaptığınızı düşünmezler, belki biraz da korkarlar.

Cevaplar şok edici gerçekten.

Ben anlamadım neden tavrınızı koymuyorsunuz. Bir uyardım olmadı, iki uyardım olmadı, üçüncüde; gece ses yapılmayacak, diyerek üst perdeye çıkmaya başlardım, ben olsam. Sonra bak aslanımdan başlayarak, delikanlı olan ses çıkartıra doğru giden cümleler. Gerisi gelir zaten bir şekilde. :)

halıya çekyata bi yere süt dök mümkünse kalorifere yakın bir yere, ki iyice koksun. En berbat şey arabanın döşemesine dökülen süt kokusudur.

@windows adaş, belki konu sahibi ufak tefek bir adam belki naif bir insan kavga bilmeyen biri, karşısındaki saygısızlar da cüsselerine güvendikleri için hayvanlık yapıyorlardır. Büyük ihtimal öyledir hatta. Adam giderayak kaşı gözü mü yardırsın.

@konu sahibi, bence de uzaklaş ve bir daha bulaşma bu tiplere. Onlar belalarını bulur senden sonra gelecek olanla zaten.

ben böyle bi salak ev arkadaşına modemde mac filtre koyarak internetini kesmiştim ben yatarken netini kesiyordum sabah açıyordum salağın türk telekomla cebelleşiyordu sonra giremiyorum diye :D

@windows95

böyle yazınca da garip oldu. :D

Ben tabii kavga edilsin demedim. Edilmemeli hatta. Ama tabii yüksek perdeden yapılan konuşmalar kavgaya zemin hazırlayabilir. Çekiniliyorsa yapılmamalı doğru. Bundan kaçınmak da çok doğru olan. Ama bu yapılan garip şeyler de kavgaya yol açabilir sonuçta. O yüzden böyle yazdım zaten. O riski alan bunu da alır diye düşündüm.

eger intikam alirsan "bu tur insanlar" dedigin gruba sen de dahil olmus olacaksin.

Faturaları onlara kitle.

Şampuanlarına tuz dök, kepekten kaşındıkça seni anarlar :)

ssk anlaşması genelde olmuyor maalesef.

emel kalinkilic’a gidecegim ben de.

abi arayıp sorsana. fiyat öğrenmeden seansa mı gidilir. ayıp değil böyle şeyler direkt sorup öğrenin.

Zor zamanlari asmami saglayan Cok memnun kaldigim terapistimin iletisim bilgilerini isteyenler dm.

kendisini tavsiye etmiyorum, tamamen proje bir insan. dert anlatayım diyorsan git, terapi görüp tedavi olacam diyosan bir başkasını bulmalısın.

ayrıca 3. dünya ülkesi olduğumuzdan sgk terapi karşılamıyor.

Takipteyim ne kadar alıyor acaba

terapi türkiyede sgk kapsamında asla olamadı malesef.
Seans ğcretini arayıp sroun bence de bundan daha doğal bir şey olamaz.

Arkadaşlar arayıp sormak benim de aklıma geldi eksik olmayın ama rakam çok yüksekse hiç aramakla uğraşmayayım başka seçeneklere yöneleyim diye sormuştum.

Psikoterapi alacağınız kişilerin en azından Klinik psikoloji Yüksek Lisans eğitimini tamamlamış olduğundan ve bunu prestijli bir programdan aldığından (yılda 150 öğrenci kabul eden vakıflar olmasın) emin olun lütfen. Daha da iyisi doktoralı bir klinik psikolog elbette. Bir de instagramda, televizyonda çokça gördüğünüz isimler genelde psikolojiden çok pazarlama konusunda uzmanlaşmış kişiler oluyor. Psikoterapi sgk kapsamında değil, gerçek bir eğitim almış klinik psikologların seans ücretleri gemelde 250-300 civarında. Size önerimi özelden yapacağım ancak psikoterapi almayı düşünen ve ücretlendirmeyi merak edenler için yazdım bunu.

@cedex bahsettiğiniz kişi düz psikolog, lisans sonrasında endüstri alanında çalışmış. Bu ona psikoterapi yapma yetkinliği vermez. Hele ki özgeçmişinde "mesleki yönelimini sağlık psikolojisi ve enerji psikolojisi alanına çevirmiş" yazan bir kişiden koşarak uzaklaşmalısınız. Birincisi enerji psikolojisi diye bir psikoloji alt alanı/yaklaşımı yok! Bunu diyen kişi şarlatandır. İkincisi mesleki yönelim kafamıza göre değiştirilebilen bir şey değil, yalnızca eğitimle olabilir. Yani gider sağlık psikolojisi yüksek lisansı yaparsan olabilir.

tamam eğitim önemli de nereye kadar sonuçta insan yapısı programlar
terapistle uyum daha önemli zaten lafla peynir gemisi yürümez olay aksiyon almakta

herkes abartarak yazıyor ama çalışma alanları, tecrübesine bakmak lazım

işte insanın kendine verdiği değerle ilgili. ses çıkarmasını bilmiyorsa amiri de ezer sevgilisi de.

yanlış kelime kullanmış o kadar, sen daha çok içerlemişsin

ben olsam bozarım, kıl olurum böyle densiz laflara. baştan nasıl alıştırıyosanız öyle gidiyor maalesef. ama ben hassas biriyim başkası olsa alınmaz. siz de bana benziyosunuz biraz. başkalarında da görünce haliyle şaşırıyosunuz.

yüzünden düşen bin parça ile yüzün sirke satıyor arası bişeyler söylemeye çalışmış. yoksa gerçekten onu demek istemiş olsa, tavır olarak 45 yaşında da adile de hanımdan farkı kalmaz. kırıcı olamayacak kadar komik olur.

cocuk cahilmis, hem bilmiyor hem bilmedigini de bilmiyor. dogrusunu ogretirseniz yardimci olmus olursunuz.

sen neden minicik tatlı kızcağıza söylenen bir lafa bu kadar alındın?

@ lolilo ufacık minicik diye muhtemelen :) sessizliğinden faydalanıp ezmeleri sinirime dokunuyor. kızkardeşime çok benziyor, huy olarak da görüntü olarak da. istemsizce ona da ablalık yapıorum sanırım.

Çocuk bunu söylerken nasıl söyledi o da önemli. "Yüzünden şer akıyor" desem muhtemelen kavga eder gibi, ya da tiksinir gibi bir ifadeyle söylerdim. Mimik + lafın nasıl söylendiği önemli. Eğer bunu destekler bir görüntü yoksa yanlış biliyordur.
Sorunuza cevap: çok çok kırıcı bir laf.

@SiyamkedisiZorro gülerek ya da şakayla karışık söylemedi. mimikler de vardı şer derken harfleri bastırarak suratında tiksinti bi ifade olarak söyledi. o yüzden kızın üstünde durmaması garip geldi zaten. belki özel hayatlarında kız çok kaprislidir bezdirmiştir bilemem ama öyle bile olsa 3.kişilerin yanında öyle konuşmamalıydı.

Çocuk şer kelimesinin anlamını bilmiyor, cahillik diyelim. Umarsız kelimesini ısrarla umursamaz anlamında kullanan cahiller gibi.

gitmesen kafan daha rahat olur herhalde :) vereceğin paraya bile takmıssın kafaya. verip gitsen buraya çok para veriyorum diyerek onu da kafaya takarsın.

Seni cok iyi anliyorum. Disardan bakinca mantikli gelen terapiye devam etmek. Fakat parayi veren sen olunca koyuyor insana somut ve/veya kisa sureli faydalarini gormedigin birseye bu kadar para vermek. Bence verdigin o parayi kendine yatirim olarak dusun. Saglikli bir ruh, berrak ve duru bir zihin her seye bedel su hayatta.

Hem geçmişteki tecrübeleriniz, hem de şimdiki deneyiminiz için faydası oldu ve olacak diyorsunuz, bunun farkındalığını en iyi siz bilirsiniz, bir başkası değil. Sağlığınız, ruh haliniz, mutluluğunuz her şeyden daha değerli. Yılın sonunda banka hesabınızda +8000 TL görmek mi size daha çok fayda sağlayacak yoksa bu terapiye gitmiş olmanız mı? Veya artacak olan bu 8000 TL ile başka şeyler yapmış olmanız, misal seyahat etmiş olmanız mı daha faydalı olacak yoksa bu terapi mı, buna karar vermeniz lazım.

Para her daim kazanılır, çalıştıkça mesleğinizde tecrübe kazandıkça gelişir. Ancak bazı şeylerin düzeltilmesi zaman ilerledikçe daha da zor hale gelebilir. Hazır şimdiden imkanınız varken terapiye devam edin derim ben. Yıllar ilerledikçe kazancınızın artacağı gibi bu tür şeylerin de maliyeti artacak. Ancak ilerleyen yıllarda bu tür terapilere daha az ihtiyaç duyacaksanız şimdiki terapiyi kendinize yatırım olarak düşünebilirsiniz. Böylece mesela 5 yıl sonra 16.000 TL vermeniz gerekecek olan şeyi şimdi yaparak 8000 TL ile çözmüş olacaksınız.

yaz ikisini de gidersen verdiğin paraya değecek kazançların, vermezsen o parayı tutma ihtimalin, ya da gitmezsen hangi sıkıntılar seni bekliyor. sonuca göre ver kararını.

Her zaman söylüyorum, huzur ÇOĞU ZAMAN satın alınabilen bir şey değildir, ama kimi zaman satın alınabilir. Bu da öyle durumlardan biri bence. Çözmediğin için her gün karşına çeşitli şekillerde çıkan sorunlarını milim milim de olsa yontmana yardımcı oluyorsa bile gitmeni öneririm terapiye.

"Ayağım kırık ama röntgen, alçı, doktor parası çok tutacak, ben evde hiç ayağımı kımıldatmadan dururum, yanlış kaynarsa da napalım artık" demiyoruz ama söz konusu zihinsel bir durum, elle tutulamaz şeyler olduğunda gayet umursamaz olabiliyor, ve hatta senin de şimdi dediğin gibi "acaba boşa mı paramı harcıyorum" diye düşünebiliyoruz.

Bir yılda biriktirdiğin parayla ne yapmayı planlarsın bilmiyorum ama bir şey satın alsan ya da bir seyahate gitsen bile bunlardan %100 keyif ve verim alabilecek misin?

Terapinin sana faydalı olduğunu biliyorsun zaten. Yazdıklarından ne kadar bilinçli ve eğitimli olduğun belli. Para dediğimiz şey bir araçtır, bugün buna harcarsın ama gelecekte kendini çok daha iyi hissettiğin zamanlarda bu harcadığının kat ve kat fazlasını kazanabilecek hale gelirsin. Evde fareler tüm tahtaları kemiriyor ama ben para biriktirip metal bir masa alsam çok şık durur demek gibi senin kafaya taktığın bu para. Sağlığınla değiş tokuş edebiliyorsan parayı düşünme derim.

önce psikiyatriste gittin mi, hormonlarda, beyinde sıkıntı varsa ilaç gerekiyorsa terapinin bir anlamı kalmıyor

terapistinden memnunsan ve astronomik rakamlar vermiyorsan kesinlikle değer.

İngilizcede path dependence diye bir kavram var. Türkçeye patika bağımlılığı olarak çevirebiliriz. Hatta iktisatçı arkadaşlar buna batık maliyet diyorlar. Bu kavrama göre sonucunun ne olacağını bilmediğimiz bir yolun yarısına gelince kişide devam edeyim mi? Etmesem mi? O kadar masraf, zaman harcadım. Ya istediğim gibi bitmezse? dediğimiz kararsızlık durumuna deniliyormuş. Yani bir yolda ne kadar çok zaman harcadiysak geri dönmenin/ vazgeçmenin bir o kadar zor olduğu durum.

Sizin durumunuzu da buna çok benzettim. Ben hiç psikolojik destek almadım dolayısıyla önerilerim biraz bekara eş boşamak kolay gibi gelebilir. Bence oturup arti ve eksilerini yazmaniz gerek. Yazdiklarıniza bakınca terapi almadığıniz o 5 aylık sürede ruh haliniz nasıldı? Karşılaştığınız sorunları tek başınıza çözebilme noktasında ne kadar aktiftiniz? Sizi yeniden terapiye başlatan şey "mutlaka terapiye devam etmeliyim" şeklinde alışkanlıktan gelen bir şey mi yoksa terapiye gerçekten ihtiyacınız olduğundan dolayı mı başladınız? Bu soruya verdiğiniz cevap bence bundan sonraki adımı belirliyor.

Gitmelisin. Fiyatın da cok uygun olduģunu düşünüyorum. Kendinle ve travmalarla baş etmeye ćalışarak işkence gibi geçireceğin bir yılın sonunda bankada gördüğün paranın değeri ne olabiir ki?

Cami seviyolar abi.

"taksim artık bizim" diyorlar işte -ki zaten onların. taksim = istanbul = türkiye

klise çok var. biraz da camii olsun diye

cami yok diye. salyangoz mahallesi olmaktan çıkacak ieşalla taksim çevresi :)

orada kilise olmasa cami de yapmazlardı.
tamamen hırs ve nefret yüzünden yapılıyor.

bir aralar arkadaşlarla yotube kanalı açmıştık, orada anlatmaya çalıştık, bir bak istersen: www.youtube.com

İlber Hoca'nın bir konuşması vardı. Allah korusun bir gün İstanbul'u kaybedersek 300-500 sene sonra bizim burada olduğumuza dair hiçbir emare yok Taksim'de mimari açıdan. Bu nedenle cami bir gerekliliktir. İdeolojik ya da dini açıdan değerlendirmeyin buraya yapılacak bir camiyi demişti.

kültürel tahakküm.

baskı kurmak için

Evet aynen dediğin gibi inat. Müslümanlık adı altında yapılan bu gereksiz inatlardan bir Müslüman olarak bilahare nefret ediyorum. O mescitte vakti zamanında çok namaz kıldım, yakında gittiğim bir kurs vardı. O küçücük mescide bile sadece araplar gelirdi o da tek tük. Aşağıdaki hüseyinağa hele sinek avlardı, son gittiğimde de öyleydi. İçini dolduramayacağın camiyi yapmanın da sebebi siyaset işte. Çamlıcanın tepesine, ataşehirin afedersin ebesine kim gidip namaz kılıyor allasen?

yeterli sayıda cami olmadığı için

Mescid vardı evet ama içine hiç girdiniz mi acaba. O mescidin yıkılması şart oğlu şarttı. Ya mescidi yıkıp yenileyeceklerdi yahut bir cami yapacaklardı.

Soru soran arkadaş da cevap verenler de bir ön yargı ile yaklaşmışlar mevzuya. Sokaktan zerre kadar haberleri yok. İddia ediyorum; hodri meydan diyorum:Gereksiz diyenler veya oraya cami yapılmasına klişe gerekçeler sallayanlarla Taksim'de buluşalım. Bir Cuma günü cuma namazı vaktinde veya herhangi bir sosyal etkinlik anında (ki Taksim lokasyon itibariyle bir organizasyon, etkinlik alanıdır) vakit namazına o çevredeki mescit ve camilerde bir gözlem yapalım. Tamam camiyle, namazla aranız yok. Bu bir tercih meselesi. Ama insaflı olun, vicdanlı olun... Neymiş efendim kilise silüetini yok etmekmiş... Hakikatte ne kiliseyle işiniz var ne de camiyle...

Ben şanslı anadolu lisesi ve internet dönemi kuşağındanım. O dönem iy bir altyapı oluşturdu. Sonrasında pratik eksiğim konuşarak azaldı.

En iyisi çocukların kendi dillerini öğrendiği gibi duyarak ve konuşarak öğrenmek. İmkan varsa yurtdışu ve dil okulu.

Kursa gittim, okulda gordum, kelime defterleri tuttum, film izledim, sarki dinledim, yurt disinda yasadim ama en cok okul ve kendi calismalarim yararli oldu.

En çok oyunların faydası oldu. 10 yaşından beri oyun oynuyorum. Bu işe Playstation 1 ile başladım. Oyun oynarken daha iyi anlamak için yanıma İngilizce sözlük alıyordum. İngilizce' nin temeli bu şekilde atıldı. Kelimeleri çevirip anlamlı bir cümle kurmaya çalışıyordum.

Daha sonra da ailem 90 lı yıllarda Bbc English İngilizce Seti almış. Kasetleri falan vardı. Onun çok ama çok faydası oldu. İngilizce' yi o zamanlar halletmeye başlamıştım. Giderek üstüne koymaya başladım okul, oyunlar falan. Bu şekilde ilkokulda da lisede de sınıfın İngilizce' de en iyisi bendim. E işte internet, diziler falan derken iyi bir İngilizcem oldu.

Lise hazırlıkta 1 yıl boyunca günde 5 ders İngilizce görüp tatillerde bile deli gibi worksheet çözüp bir sürü İngilizce kitap okuyup günde saatlerce altyazılı dizi film izleyip(cnbc-e sen çok yaşa) sabahtan akşama kadar yabancı müzik dinleyip internet cafelerde yabancı forum sitelerinde ve oyun sunucularında takılarak.

Bu liseydi.

Sonrasında özel ders, çeviri, üniversite, Erasmus, vakıf üni.sinde okutmanlık, öğretmenlik derken gitti öyle. Bu işler kolay değil yani. İmkansız da değil ama.

The road to English is paved with consistent practice.

Başlığa baı-kılırsa türkçe de sıkıntılı gibi sanki :)

Dil kursu başlangıç aşamasında en iyisi bence, çünkü sınıfla birlikte etkileşimli bir şekilde öğreniyorsun. Ama sonrasında özel derslerle devam etmende fayda var ki kendi hızında ilerleyebilesin; sınıftaki herkese uygun yaptıkları programda sıkılman ya da geri kalman motivasyon düşürür.

Diğer şeylere gelince:
1- Türkçesini okumuş olduğun kitabın ingilizcesini oku. konuyu bildiğin için kimi yerleri anlamıyor olsan da "kelimenin anlamını cümlenin gelişinden çıkartmak" gibi olgulara alışacaksın böylelikle.
2- İngilizce kitabını yüksek sesle oku. Türklerin yabancı dil konuşamamasındaki temel problemlerden birincisi kendilerini rahat hissetmemeleri. Kendi sesini başka bir dilde duymaya, kendi ağzından başka bir lisan çıkmasına alışkın olmamaları. Bunu aşarsan akıcılık da kazanacaksın.
3- Gün içinde kafandan geçen her şeyi ingilizce düşünmeye çalış. Bir şey düşünmediğin zamanda da, mesela sabah dişlerini fırçalarken, gün içinde yapacaklarını/yaptıklarını ingilizce geçir kafandan "Now I am brushing my teeth. Later I will have my breakfast" kadar basit cümleler olsun gerekiyorsa. Böyle başlayacaksın ama zamanla ilerleyecek tabii ki kurduğun cümlelerin seviyesi de.
4- Mümkünse podcast veya audiobook dinle. Başlarda takip edemesen de zamanla takip edebilir, anlayabilir hale geleceksin.

dil kursu bence de mantikli ama sinav gecme amacli degil ogrenme amacli bir kurs olmali... Onun disinda OSS'ye girip iyi bir okulun kotu bir bolumunu kazanip hazirlik sinifini okuyabilirsin. Ama tabi herkes o puani alamaz veya tam zamanli calisiyor olabilir vs.

yolda yürürken "ulan şunun ingilizcesi ne olabilir ki" diye düşünmüyorsan boşuna uğraşma.

ingilizce öğrenmeye isteğin varsa film izlerken bir cümleyi anlayamayıp internetten o filmin ingilizce altyazısını indirip o cümleyi bulup ne dediğini öğrenme zahmetine katlanacak kadar fedakar olmalısın.

sadece ingilizce değil her dil için böyle. yoksa çok uzun sürer.

Ben okulda bir kelime ingilizce öğrenmedim. İngilizce okulda pek öğrenilmiyor, okulda öğrenenler zaten unutuyor.

İlkokul ve ortaokulda zaten İngilizce'yi severdim, ama İngilizce'yi ciddi ciddi lise hazırlıkta öğrendim. Hazırlıktan sonra bıraksam her şeyi unuturdum muhtemelen ama lise boyunca yabancı müzik dinleyerek, kitap okuyarak, CNBC-e'de altyazılı dizi izleyerek sürekli İngilizce'ye maruz kaldım. Ders çalışır gibi sevdiğim grupların şarkı sözlerinin çıktısını alıp bilmediğim kelimelerin anlamlarına tek tek bakardım. Sanırım en çok faydası olan şey altyazılı dizi izlemek oluyor. Zamanla Türkçe altyazıdan İngilizce altyazıya geçmenizi tavsiye ederim. Kelime ezberlemek bence bir dili öğrenmek için en kötü yöntem, vaktinizi boşa ezber yapmakla geçirmeyin. O kelimelerin cümle içinde nasıl kullanıldığını duyunca kesinlikle daha iyi öğrenirsiniz.

ya oyunların falan faydası olmuyor otuup öğrenmek için özel zxaman harcamak zorundasoın ve bu süregelen bişey olmalı. not al, yaz çiz alıştırma yap. kursa git. yani zamanla ilerleyen bişey.

belli bir seviyen varsa hellotalk kullan

acikacik.org

şöyle bir site var, faaliyet, amaç seçerek kurumlar görülebiliyor

cansuyu

lösev

Darüşşafaka

Çydd

cagdas yasami destekleme dernegi, nesin vakfi, darussafaka, tema, haysev, losev. her seferinde birini secip yapiyorum.

Alikev, tohum, kaçuv

kurum kuruluş hatırlamıyorum ama genelde hayvanlarla ilgili olan konularda tedavi ücretine destek oluyorum, onun dışında düzenli olarak kendim kedi maması alıp besleme yapıyorum, babam esnaf olduğu için onun dükkana da mama alıyorum sabah akşam o da çevredeki kedilere veriyor.

twitter üzerinde takip ettiğim hayvan hakları savunucularının bildirdiği yerlere yapmaya çalışıyorum. mama, battaniye vb alıp yollamak veya tedavi ücretlerine katkı sağlamak şeklinde

Ben de hayvanlar için yapıyorum. Genelde Sokaklarbileyasakbize'ye gönderiyorum her ay ama bunun dışında sosyal medyada mama ya da tedavi masrafı için açılan herhangi bir ilana da yardımcı olmaya çalışıyorum.

Mehmetçik Vakfı
Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı

losev, unicef ve darussafaka

Darüşşafaka.

Losev.
Ama hakkinda pek bilgim oldugundan degil. Isin icinde cocuk var diye.

kızılay, ihh, yyd

Darüssafaka.

Bir de bazen facebook ya da twitter'da dogudaki okullarda ögrencilerin ihtiyaclari yaziliyor. Birkac arkadas birlesip mont, bot falan alip göndermeye calisiyoruz.

çekül

bugune kadar yaptiklarim losev, morev, ve bazi hayvan koruma topluluklari

@tolkien hayrani abi formülde integral da vardı diye hatırlıyorum ben :/

Buluşmanın hemen ardından "çok güzel vakit geçirdim, teşekkür ederim" diye mesaj atmayan adamı kafadan elerdim ben. ne günü, ne süresi, ne formülü bu?
içinden geldiği gibi davran, hesapla kitapla olacak olsa okul olurdu gönül işi değil.

Bekleme. Ben istemezdim 3 gün yazmasa aklıma başka şeyler gelir.

3 güne elden bile kaçabilir :((

bir şey çıkmayacak sanırım, sağlık olsun.

1,5-2,5 gün

3 çok. Maksimum 2

3 days rule amerika için geçerli ama burda turmaz ya sen ertesi gün bir şeyler yaz en iyisi.

24 saat

@paslanmaz pencere

dediği gibi buluşmadan 1 saat sonra "çok güzel vakit geçirdim, teşekkür ederim" diye aynen bunu yazdım. oda aynı şekilde sohbet muhabbet. sonra kıza laf arasında "sen yemeyip yedirmişsin, neylen besledin onları. maşallah" dedim.

-
noldu foton gitti :O?
-

Ben aldım da kullanmıyorum pek işe yaradığını sanmıyorum, yine kambur pozisyona dönüyorum o şekilde duruyorum yani.

Sırta oklava, beyzbol sopası falan bağlamak daha etkili. Ya da böyle bi çeşit şoklayıcı bi alet olacak kambur durunca aktif olup şoklayacak düzeltecek bi süre sonra alışırsın belki köpek gibi.

Onun yerine arada kalkıp günde 1 kere bile olsa sırt egzersizleri var internette bulabileceğin, 2 dakika sürüyolar. sadece onları yapsan bu meretten daha faydalı.

tavsiye etmiyorlar, onun yerine düzenli fitness, pilates yapmak çok daha sağlıklı ve kalıcı.

Ben gittim ilgilendiler postür bozukluğu için de gayet ciddiye aldılar devlet hastanesinde röntgen vs çekildi gidin bence ama pilates tavsiye ettiler sonuç olarak.

yaklaşık 6 ay kullandım doktor tavsiyesiyle, birkaç derece düzelme oldu. ancak tedavi yöntemi değil, tedaviye destek olarak düşünün o korseleri. tek başına bir işe yaramıyor bence. yapabileceğiniz en iyi tedavi sırt kaslarınızı güçlendirmek, bana doktorum yüzmeyi ve pilatesi çok önermişti. size de tavsiye ederim.
www.youtube.com ayrıca bu video sırt ağrınız varsa anlık bir rahatlatabilir mutlaka deneyin, bende çok işe yarıyor.

up
sürekli egzersiz mi yapmak lazım ya
bıraktıktan sonra hem boyun ağrısı var hem de duruş bozuluyor
kalıcı olması omurgayla mı alakalı

Bunlar iskelet ve kas sisteminizin yapması gereken işi yapan aparatlar olduğu için zaten zayıf olan iskelet ve kas sisteminizi daha da zayıflatıyor ve uzun vadede mevcut durumdan daha kötü olmanıza davetiye çıkarıyor.

Postür ve fıtık problemim vardı. Fizik tedavi, manuel terapi, yüzme ve en son reformer pilates ile sıkıntımı çözdüm. Manuel terapide fıtıklı eklemlerin sorunu çözüldü. Yüzme ve pilates ile birlikte kas ve duruş konusunda gelişme sağlandı.

Bu tip korse veya destekleyici aparatlar kullanacaksanız 2 saatten daha fazla aralıksız takmamanız gerekiyor. Arada bir kaslarınızı çalıştırmanız lazım.

aynı sorun bende var. bir omzum yukarıda duruyor. hatta bu yazıyı yazarken tekrar düzelttim.

bir buçuk ay fizik tedaviye gittim. fizyoterapistim kendinde farkındalık yaratarak pratik yap ayna karşısında dedi. bunun haricinde yüzme ve pilates önerdi.
fizik tedaviden 1 yıl sonra pilatese başladım. o da bu karantina yüzünden yarım kaldı şimdi. bence böyle aletleri kullanmak yerine gerçekten pilates yap veya yüzmeye git. çünkü duruş bozukluğunun sebebi biraz da sırt kaslarının güçsüz olması.

altta yatan bir hastalığınız (skolyoz, kifoz vs.) varsa bunlar kaslarınızı iyice zayıflatıp ağrıya sebep olabilir veya varsa şiddetini arttırabilir. ortopedi veya fizik tedaviye gitmeniz faydalı olur.

ya ihtiyacın varsa paşa paşa alacaksın. kilo kötü bir şey ama zihinsel acı daha kötü. Devlette iyi psikiyatrist var ama zaman ayırmaz-5 dk maksimum... özel bakacasın.

gel katıl bizeee...lalala...risperdal sokağınaaaa. lalalaal

kilo aldırmayan bir ilaç yok çünkü hepsi beyni, metabolizmayı yavaşlatmak üzerine
değişen bir şey olmayacak
hep aynı doktora gitmeye çalış seni hatırlasın böylece dozları ayarlasın
istanbul da hep araştırma hastanesi doktorlar değişiyor
üniversite hastanelerinde fark ödeyip hocalardan muayene olabilirsin

Erenköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin doktorları iyi

Adami hayatini opebiliyor o iki ilac oyle soyleyeyim.
Cok kotu durumda olmadikca antideresana bulasmazdım ben. Sahsi fikrimdir.

Birinin hayatini opmesi sizinkini de opecegi anlamina gelmese de boyle bir ihtimal mevcut.

ilaç kilo aldırmıyor metabolizmayı yavaşlatıyor, yemekten sonra tatlıyı fazla kaçırma yeter sonra da yarım saat basit spor hareketleri
saç dökmedi, sacı kıvırcık yapıyor da yazıyor o da olmadı

bunları kullanıp iyi hissetmek mümkün değil özellikle risperdal
dozları nasıl?

düşük doz kullanırsan boşa içmiş olursun bunu da unutma, geçmiş olsun

şişman, yalnız ve mutlu mu

yoksa

zayıf eh işte ve mutsuz mu

siz seçin.

Risperdal yarım tablet.

tedavinizde olumlu etki etsin diye veriliyor bu ilaçlar.
yan etkisi ille de çıkacak diye bir şey yok. yani her depakin içen kel değil. her risperdal alan kilolu değil...

Bence bunu doktorunuza sorun. Burada size "kullandım işe yaramadı kilo da aldım" da dense "çok iyi hissettiriyor yan etkisi de olmadı" da dense ben olsam itimat etmem. Doktor yazdıysa bir bildiği vardır. İlacın sizin üzerinizdeki kar-zarar oranını düşünüp gerekli görmüş ki yazmış.

0,5 mg risperdal verilebilecek en düşük doz
Fazla etkilenmezsiniz

Doktor bir sıkıntı görmese yazmazdı içiniz rahat etmiyorsa sizi tanıyan bir arkadaşınızla başka bir doktora gidebilirsiniz

Yan etkileri de kafaya takmayın başlangıç aşamasında hastalığa müdahale etmek daha önemli
İleride daha yüksek doz ilaç kullanmak zorunda kalmazsınız

akraba ile iş yapılmaz. ya işten çık kendin bak ya da bakıcı tut.

Durum bu anlattığınız çerçeveden ibaretse Allah sabır versin size.

Rahatlığa bak ya..

ekleme. ayrıca bakacak tabii ki ya size destek olmayacak da ne yapacak afedersin çok daha mühim bir işi mi var? Ne var yani oğlunun bir gram kalkınması için gelmiş evinde torununu bakıyorsa, para alması bile ayrı bir komik. (Normalde çalışıyor da çocuğa bakmak için işini bırakıp geldiyse, o durum ayrı tabii. Ama ev hanımı kendi evinde de oturacaktı ise kusura bakmayın da höst yani.)

bakıcı maaşları 1500-2500 arası.

para dışında bir sıkıntınız yoksa bence problem etmeye gerek yok.

sorunuzun cevabı aslında anneye ne kadar verdiğinize göre değişir.

bence haksız olan sensin gibi duruyor.
en azından kafanda kurman gereken şey bir bakıcıya ne kadar vereceksem, kayınvalideye de en az o kadar vermem/harcamam gerektiği üzerinden olmalıdır. eve bakıcı gelse yine onun yediği içtiğini de karşılayacaksınız normalde.

Bunun ötesinde eşiniz ailesine daha fazla destek vermek de isteyebilir. sizi zorlamıyorsa veya sizin ailenize mesafe koyup sadece kendi ailesine destek oluyorsa sorun bu olabilir belki.

Artık çok geç aileyle sorunsuz olarak bu işten sıyrılmak için, mecbur bazı konularda daha toleranslı olacaksın. kreş/anaokul yaşına geldiğinde çocuğu verirsin okula, sen de rahat edersin.

para mevzusu dısında annem bana karşı hep çok iyidir.
böyle anlatınca aklınızda farklı biri belirdi belki ama kendisi eve gelen yardımcı abladan daha çok iş yapar, oğlundan çok benim sevdiğim yemekleri yapmaya çalışır.çocuguma da çok güzel bakıyor.

bakıcıya veremem güvenemem.işten çıksam 2-3 sene körelirim bir daha iş bulamam diye korkuyorum.
maaşımın hemen hemen yarısını harcıyorum öyle diyeyim.
benim zoruma giden tek şey tüm bu yaptıklarıma rağmen 50 liralık şeyi dile getirmesi.

aslında en çok eşime öfkeliyim galiba beni anlamadıgı için.

Haksizsin ama hakliyken haksiz duruma gelmissin. 1.bakacak durumunuz yokken cocuk sahibi olmussunuz. Iki yil para biriktirseydiniz, ucretli bakici tutardiniz.
2. Yukarida denildigi gibi akraba ile hatta en yakin akraba ile ticaret yapmissiniz. 3.Esini bu kadar bile tanimadan evlilige kalkismissin.
4.Aileye onem veren biri isen de 100 - 200 liranin lafi olmaz. Isterse 500 lira istesin aile onemli degil mi?

Haklisin ve bakici tut. Esin de igrenc bir insan bence kendini ezdirme.

çocuğunuzu hiç tanımadığınız birine emanet etmektense bir süre daha idare edin derim ben. sonra zaten anaokulu veya alternatiflerine bakarsınız.

ancak burada sanki kronik bir sorun var. kaynana ve görümce sanki sizi kullanıyor gibi görünüyor. sizin bağımsız bir aile olduğunuzu değil de onların da geçiminin sorumlusu olduğunuzu düşünüyorlar gibi geldi bana. bu durum sıkıntılı. her ne kadar zor olsa da yavaş yavaş sizin sadece eşinizin ve çocuğunuzdan sorumlu olduğunuzu, onların da kendi hayatlarından sorumlu olduklarını hissettirmeye başlamanız, herkes için hayırlı olacaktır diye düşünüyorum. ama bunu asıl yapacak olan eşiniz. eşinizin uygun bir dille annesine bu yaptığının ayıp olduğunu söylemesi lazım. sizin hayattaki en büyük destekçinizin eşiniz olması lazım. umarım bu sorunu eşinizle birlikte atlatırsınız.

Kelimesi kelimesine @alex_pearson +1.

Benim anlamadığım evde niye simit yiyorlar. Yemek yapsın öğlen onlar yesin, akşama da siz yeyin. Akşam evine gidiyor mu bilmiyorum ama siz kimseyi incitmemek istiyorsanız eve sebze falan birşeyler koyun, anne siz öğlen yemeye yemek yapın akşam da biz yeriz diyerek bu işten faydayla çıkın.

Anaokuluna verin çok daha güzel bakıldığini göreceksiniz

eşime bi kaç kez söyledim.
biz artık bir aileyiz onların geçiminden sorumlu değiliz evet yardım etmeliyiz ama bu bizim görevimizmiş gibi olmamalı diyorum.
kayınvalidem sürekli bizim evimizin erkeği sensin baban yok senden başka kimsemiz yok diye aklına sokmuş aynı cümleleri söylüyor.

bu arada niye simir yiyorlar diyen olmuş.
kahvaltı yaparken simit alıyorlar işte ya ekmek ya simit neyse.
yemek yapıyor zaten akşama gittiğimde yemeğimiz oluyor.evde eksik bişey de yok.sonuçta çocugumda o evde yaşıyor.

Bence sorun kayınvaliden olması. Annen ve kızkardeşin olsalar böyle düşünmezdin. Çevremde aynı sistemi annesi ve kardeşiyle yaşayanlar var hiç şikayet ettiklerini duymadım.

Aksine "annem evi çekip çeviriyor, yemek yapıyor çocuğuma bakıyor, tabii ki ona para vericem. bakımından da sorumluyum" diye koruyorlar.

Biraz sakin davranmanız lazım. bu tarz şeyler üst üste gelince gözünüzde daha da büyüyor. Eşiniz de biraz ters davranınca kötü hissetmişsiniz. Gayet doğal hisleriniz. En azından tanıyorsunuz çocuğa bakanları. Ne manyak çocuk bakıcıları var dünyada. iyi bakıyorlarsa parayı umursamayın derim.

lcha +1 kocanızın annesi diye bu 50-100 liralar batıyor size. benim annem salakmış kardeşlerimin çocuklarına bedava baktı :) dışardan bakıcı bulsan o da da bir avuç para verecektin ve nasıl baktığı meçhul olacaktı. sonuçta evde bir yardımcın var gibi düşün. çocuk bakıyor, yemek yapıyor, temizliğe de girişiyorsa daha ne olsun. 50-100ün lafı edilmez.

anneye verilen para + baldıza verilen para + simit parası
sizin maaşınıza denkse evde oturun, çocuğunuza kendiniz bakın, bunları da bir daha eve sokmayın.

Tipik gelin kaynana sorunları. Eğer gelinseniz gelin haklı görülür kaynanaysanız kaynana. Erkek olarak bence eşiniz biraz ters yapmış size. 50 100 ün lafı olmaz da açıklayabilir bir şeyler.

aile büyüklerinizi bunun gibi nedenlerle evinizin bir parçası yapıyorsanız o halde onların yaşam kültürlerini de kabul edeceksiniz; size anlamsız veya haksız gelen hareketlerine de hayhay diyeceksiniz.
unutmayın ki onlara kendinizi muhtaç eden yine kendinizsiniz.

diğer insanlara ve onlara niyetlerini okumaya hiç gerek yok bence, konu gayet basit...
türk toplumunun ezberi olan hareketi siz de tekrarlamışsınız; çocuğu yap ve anneye teslim et.

bu kurguda birisi mutlaka zarar görüyor.
sizin evliliğinizde bu siz olmuşsunuz ama bu daha başlangıç bile olabilir.

türk toplumunun alışkanlıklarına taban tabana zıt kişisel tavsiyem...

eviniz sizin özel alanınız; özel ve zorunlu haller dışında onu kimseye bırakmayın.
eşinize araba için yardım etmeyin, çocuğunuzu sağlıklı bir yaşa kadar siz veya eşiniz büyütsün.
sonrasında anneye değil bakıcıya veya bu işi profesyonel olarak yapan insanlara teslim edin.

herkese tavsiyem...
para, kariyer bir çocuğun ve ailenin sağlığı yanında çöptür.
çocuklarınızı aile büyüklerine bırakarak onlara ne kadar büyük kötülük yaptığınızın farkında dahi değilsiniz ve belki hiç de olamayacaksınız. belki çocuklarınız dahi olamayacak ama hayatları boyunca içlerinde saçma sapan kavramsal karmaşalar yaşayacaklar.
çünkü onların hayatlarını birden çok anneleri ve(ya) babaları olacak şekilde kurguluyorsunuz ve hayata henüz ilk adımlarında çelmeyi takmış oluyorsunuz.
hayatlarınızın ufacık pencerelerini açın ve bir çocuğu dünyaya getirmenin anlamını tekrar düşünün.

HAYATA GETİRDİĞİNİZ ÇOCUĞA SAHİP ÇIKIN.

parayı eşin versin

kendi torununa bakip da para isteyen ilk kez duyuyorum. zor durum hakikaten. kirada olsaydiniz, duzenli gelemeyecekleri bir yere tasinin diyecektim ama bu soz konusu degil sanirsam. senin yerinde olsam kiz kardes ise girene kadar destek olurdum, ama zaten kirada oturmayip 1200tl geliri olan birisine para vermezdim. kirada oturmuyorsa o paranin gayet yeterli olmasi lazim. onemli olan burda verdiginiz para degil, davranis. ben de esimin ailesine gerektiginde para veriyorum. cok buyuk meblaglar da verdim hic gocunmadim cunku ihtiyaclari vardi, zaten istemeye de cekinirlerdi. ama sizin durumunuz farkli. baya yuzsuzce bir hareket torun bakip para istemek ustune simit parasi istemek. cocugunuz yeterince buyukse artik krese gitme zamani deyin ve krese yollayin. boylece onlarin da evinize gelme durumu kalmaz.

çocuğun babaannesi olup toruna parayla bakmak ne enteresan işmiş.

esinizin kardesine para vermek zorunda degilsiniz. zor durumda kalirsa insan gerekirse maasini bile verir ama şu durumda sanki sizi suistimal ediyorlar gibi görünüyor. esinizin bu kadar salmamasi lazim.

tamam, bakici olsa ayni para, belki daha fazla verilebilirdi, ama bu, suistimale yol açmamali.

haksızsın.

eve 50 tl bırak her gün. ne kadar lazımsa o kadar harcarlar. belli aralıklarla para eksildikçe; parayı 50tl ye tamamlayın.

toplamda aylık masrafı 250tl yi geçmez.

çocuğunuza nasıl bakıldığına dair kaygınız olmuyor bütün gün. bakıcı çocuğu dövüyor mu, yemeği yediriyor mu? evinizden eşya çalıyor mu? bu tür düşünceleriniz yok. paha biçilmez olan bu.

artı eminim çocuğa sizden daha iyi bakıyordur babannesi.

yaranamazsın üstat.Allah yardımcın olsun.

durumunuz iyiyse profesyonel bakıcı tutun, evinizden ayakları kesilsin. hayat geçmez böyle. bir evlilikte taraflardan birinin annesi babası kardeşi vs. fazla görünmeye başlıyorsa oradan her zaman bir bokluk çıkar.

ilk olarak "o zaman çocuk yapmasaydın", "işi bırak çocuğuna bak", "kendi annen olsa böyle demezdin" gibi gerçeklikle bağdaşmayan ütopik yorumları kaale bile almayın.

ikinci olarak ise torununa bakarken para isteyen birisi gerçekten çok ayıp ediyordur. bunun karşılığında para istenmez. siz belirli aralıklarla evine alışveriş yaparsınız. işin raconu budur. annem abimin iki çocuğuna ve benim kızıma senelerce baktı. kayınvalidem aynı şekilde, "anne, benim annem 1 ay bakamayacak kıza. sen gelir misin 1 aylığına bize" diye ne zaman arasam daha telefon kapanmadan uçağa biner. kayınvaliden sana karşı çok iyi olabilir ama hayata karşı değişik bir bakış açısı varmış.

neyse gelelim konuyla alakalı yorumuma (laflar abak sanki karar merci gibi :))
bu konu tamamen eşin ile alakalı aslında. kayınvalidene "anne saçmalama ekmeğin simidin parasını da isteme artık" demesi lazım. tabi bunu uygun bir dille söylemek gerekiyor. bu sizin tek başınıza çözebileceğiniz bi durum değil. ancak eşinize de çok yüklenmeyin. annelerin çocuklarına nasıl psikolojik baskı kurduklarını tahmin bile edemezsiniz :) eğer bir çözüm bulamazsanız da çok fazla kafaya takmayın. dip totalde bir bakıcının kayın validenden daha iyi bakamayacağını göz önünde bulundurun.

o kadar benzer bir durum ki.
benzerlikler:
-bebeğe annem bakıyor (ben babayım).
-kız kardeşim 3-4 yıldır işsiz, babamdan kalan maaşı var ve şu an depresyonda olduğu için annemle beraber yaşamak yerine saşma sapan yerlerde ev tutup yaşamaya çalışıyor.
-evler kira değil.
-annem de sık sık bana "başımızda erkek yok, evin erkeği sensin" der.

farklar:
-ben bakıcı tutacaktım, annemle beraber bakarlar diye düşünüyordum. ilan verdikten sonra anneme söyledim. çok zoruna gitti. ben bakarım niye bakıcı tutuyosun dedi. ilanı kaldırdım annem bakıyor artık.
-para teklif ettim istemedi, ona çaktırmadan faturalarını falan ödüyorum arada o kadar.
-annem genelde kendi evinde bakıyor, evlerimizin arası yürüyerek 10 dakika. çok soğuk olunca akşamdan bize geliyor, çocuk dışarı çıkmasın soğukta diye.

benim sizin durumunuza yorumum şu: kısmen haklısınız, ancak aile ilişikilerinizi bilmeden yorum yapmak biraz zor. çünkü eşinizin ailesi sizinle çok içli dışlı olduğu için artık para mevzusunun mesele olmayacağını düşünüyordur belki.(gerçi öyle olsa niye torununa bakmak için para istesin tabi o da ayrı mesele). bu durumda bir erkek ve bir koca olarak size tavsiyem, eğer bundan başka bir problem yoksa aranızda, bunu çok fazla dile getirip eşinizi bunaltmayın. çünkü size her ne kadar kolay görünse de, eşi ve annesi arasında kalmak bir erkek için inanılmaz derecede stresli ve zor bir durumdur. bu durumdan rahatsız olduğunuzu bilsin elbette ancak büyütüp sürekli laf sokmayın.

Torununa parayla bakan birini ilk defa görüyorum +1

Beni babanem büyüttü, asla böyle bir talebi olmadı, olması garip zaten.
İşyerinde çocuğuna annesi,kayınvalidesi bakan arkadaşlarım da var, hiç o şekilde bir muhabbet olmamış.

Eşin gereksiz sert yapmış, sıkma canını. Belki eve haftalık olarak ihtiyaçların karşılanması için para bırakabilirsin veya alışverişe birlikte gidebilirsiniz.

Öncelikle allah yardımcınız olsun. torununa bakmak için para istemeleri biraz garip olmuş. zaten o istemese de siz gerekli yardımları yapardınız diye düşünüyorum. ama ekmeğin, simidin parasını falan istemek gerçekten garip.

Bence biraz dişinizi sıkın çocuğunuz 2-2.5 yaşına gelince kreşler var onlara verin, böylece huzurunuz ve aile düzeniniz bozulmaz.

bu sırada eşinize anlatırken zoruna gidenin para 50-100 tl olmadığını zaten sizin evinizde olduğunu, çocuğuna baktığı için para verdiğini anlatın bence.

merhaba, sizi çok iyi anlıyorum ve çoğu noktada hak veriyorum. Öncelikle bu aile ilişkileri ile ilgili benzer bir noktada olduğumu belirteyim. Babanın eksik olduğu bu tip aile yapılarında yük erkek çocuğa bindiriliyor. Sizin durumunuzda önemli olan ilk etapta anne ve kız kardeşi ayrıştırıyor olmak. Annenin sorumluluğu pek tabii sizde. Ancak evi varsa, emekli ve sizden aldığı maaş varsa bir hayli yeterli zaten. Ekstra bir durum söz konusu olursa da zaten ailecek yardımınızı esirgemezsiniz. Ancak kız kardeş için artık bu durum geçerli değil. Eşinizi de bu yönde telkin edebilirsiniz. Onu bu rahata alıştırırsak iş hayatına başlayamaz, başlarsa zorluk yaşar gibi vs. Bu arada kayınvalidenizin de size karşı aşırı iyi hallerini fazla ciddiye almamanızı tavsiye ederim. En kısa zamanda çözülmesi dileğiyle :)

Torununa bakmak için para almaları neden garip geliyor anlamıyorum?

Ortada bir emek var. Emeği karşılıksız bırakmaya çok alışık olduğumuz için mi garip geliyor?

Benim annem de kabul etmez bunu. Ama ben de, çok büyük emek harcayan tarafı, benim annem olmasa bile, bir şekilde karşılıksız bırakamam. Bu bazılarında direkt olarak parayla olur. Bazılarında büyük bir hediyeyle olur, bazılarında başka bir şeyle olur. Ama emeği karşılıksız bırakamam.

o kadını boşa ve aileden uzaklaş. seni bir güzel sömürüyorlar. para ile çocuk bakan nine mi olur yahu? çok seviyormuş, sevse ne olacak. parana hizmet etmeye çalışıyor işte.

eşini de tek celsede sildim kusura bakma. bunlar ileride sana çok sorun yaratır.

Böyle yaşanmaz diyenlere katılıyorum. İşten ayrılın ve çocuğa siz bakın. Şu strese değmez gerçekten. Zaten kira da ödemiyormuşsunuz çok ciddi bir sıkıntı yaşamazsınız diye düşünüyorum. En azından kafanız rahat olur. Ben olsam o kayınvalideyi bir daha eve bile sokmazdım sabırlı insanmışsınız.

Kayınvalidenizin çocuğa parayla bakması en başta enteresan olan. Beni anneannem büyüttü. Annemle babamın işyeri uzak olduğu için hafta içi anneannemle kalır, haftasonları eve giderdim. Annemle babam benim mutfak masraflarım için anneanneme para bırakırlardı ama parası bitince anneannemin bir kere de bunu dile getirip de para istemediğini, bir şekilde yetirmeye çalıştığını babam hala daha söyler.

Ama bu kadar çok şey ödemeye gönüllü olduktan sonra sadece simit parasına takılmanız eşinizin buna tepki göstermesinden daha abes derim...

duyuruda ne zaman "toruna bakma karşılığı para" konusu olsa bunu ilk defa duyuyorum öyle şey mi olur, cevapları geliyor
bakalım kaç duyuru daha ilk defa duyuyorum denecek.

burası ki yaşı 20 olup aileyle kalana ezik gözüyle bakar, hemen ev tut, çık çık çık çabuk birey ol hayatını yaşa...
ama 25 oldun evlendin, çocuk oldu..anane/babane değil mi eşşek gibi bakacak. para da almayacak.
sizi nalıncı keserleri sizi!

yine maaş 1200 lira desen, ooooov o parayla geçinilir mi ? emek sömürüsü hep bu ülke...diye cırlayan duyurucular, tüm gün mesaili çalışan kadına para verilince..ama o babanne parasız bakması lazım.. kardeşim bakmıyorlar artık. zira düzenli maaş olmasa bile illa bakan (hele erkek annesiyse) maddi beklentiye giriyor çünkü 1200 liraya geçinilmiyor. bitti. o ne ki hiç torun baktırmadığı halde annenin tüm faturaları ödeyen bi dolu erkek çocuk var. eşinle evlenirken zaten tek erkek çocuktu, biliyordun. hiç demedin mi "ben ömür boyu annenin faturası öderim/ödemem" diye. demedin. niye çünkü evlenirken sadece pembe pembe hayaller kuruyorsunuz.
sevgili heee,
sinirden deliye filan dönmeyeceksin.
evlilik, bu ülkede böyle bir şey.
kadın düzenli para isteyebilir, evet tuhaf geliyor ama bakıcı + ev temizleyen yemek yapan birine ayda zaten 2 bin lira rahat verirsin. üstelik bir de güvenemezsin.
kaynanana da düzenli para + fatura olarak daha fazlasını vermiyorsundur hatta daha az veriyorsundur o yüzden + simit parasını da ver.
kusura bakma ama çocuk yaparken bunları hesaba katacaktın. dahası yarın okula da gitse o çocuğu okuldan karşılayacak önüne 1 kap yemek koyacak birisi yine gerekecek..sabah 8 de okula yolladın çocuğu yarım günse 1 olmadan tüm günse 4 olmadan geliyorlar. kim verecek bu çocuğun yemeğini? yine kaynanan. sen kaçta evde oluyorsun? 6, 7... ?
kayınvalide bakmasaydı, ne yapacaktınız?

hiç delirme, boşuna stres yapıp herkesi de germe.
ha çok mu çözümsüz..istifa et otur çocuğuna bak.
arabayı da eşin düşünsün.

işten çık çocuğuna kendin bak olayı dahada çıkmaza sürükler gibi geliyor.
çünkü annesi çocuk bakmasa da yardım ediyoruz.
sinirlendiğim şey yüzsüzlük yapmalarıydı aslında.

torununa bakıyor diye para mı alıyor, benim annem de torunlarına bakıyor ama kimseden beş kuruş istediği yok, zevkle şevkle bakıyor ayrıca,

eger kariyerinize devam etmeyi dusunuyorsaniz, sakin isten cikip cocuk bakmayin. gerekirse maasinizin tamamini verin annesine ama isten bir kere cikarsaniz turkiye'nin su anki sartlarinda uc sene sonra is bulmaniz ya da dogru duzgun bir is bulmaniz cok cok zor. kres ve bakiciya verilen para aslinda kariyerinize yaptiginiz bir yatirim.

bakmayacaksan niye dogurdun kisimlarini sallayamiyorum, kimse cocuk yapmasin o zaman.

eger krese verirsen de bu insanlar sizden para isteyecek bence kesinlikle. yine de, kres bir cocugun gelisimi icin babaannenin bakimindan daha iyidir hele de 3 yasindan sonra.

aile iliskileri hele hele de kocanin kafa yapisi sorunlu epey. cok ciddi ve stratejik ilerlemen lazim, bir anda kotu geline donusursun ve belli ki kocan bir aile oldugunuzun ve onceligin aileniz oldugunun farkinda degil.
ayrica, kim ne derse desin 50 liranin lafini etmelerine bozulduysan bozulmussundur, insanlarin duygularini hakli haksiz diye hice saymak sacma, kocaniz da aklini basina alip haklisin hayatim biraz garip olmus ama ne yapalim cocugumuza bakiyor demek yerine sacma sapan cevap vermeseymis.

Ne yaparsaniz yapin kesinlikle isinizden cikmayin. Hem is bulmak zor hem de bir kadinin ruhsal ve fiziksel guvenligi acisindan ekonomik olarak bagimsiz olmasi cok onemli.

bence kadının çocuğunuza bakmak gibi bir zorunluluğu yok, ilk önce bunu düşünün.
ikincisi sizinde karşı tarafında hataları mevcut.

sizin hatanız şu; madem para canlısı biri ve bakıcıdan daha iyi bir alternatif, tatminkar bir para ödeyin zaten bir daha sesi çıkmayacaktır. sizde olayı ucuza kapatmaya çalışıyorsunuz gibi geldi bana.

kaynananızın hatası ise isteklerini parça parça sunmak. sizde meblağ yükseldikçe çıkarcılık ettiğini düşündünüz haliyle. bence kaynananızın size masrafı bakıcı parasını geçmediği sürece bir şey demeyin.

Kendini bir kere hayatta bebeğe yardım edecek kimsesi olmayan bir insanın yerine koy. Hatta deneme yap, 24 saat boyunca kimseye vermeden çocuğa bir kendin bak. Çocuğa bakmak için kariyerinden vazgeçtiğini, veya çocuğunu sapık mı manyak mı pis mi kültürsüz mü olduğunu bilmediğin insanlara bırakmak zorunda olduğunu hayal et.
Haksızsın. Hem de çok haksızsın. Kayınvalide istemeden 50-100 nakit bırakmalıydın evde.
Kadının maaşı kendine. Onun maaşı var diye 50 100 lirayı sakınmaya hakkın yok.

Toruna veya ailedeki hastaya, yaşlıya bakmak mecburiyetinde değil annelerimiz. Tamamen bize öğretilmiş sosyal roller bunlar. Ha kendi de istiyordur misler gibi bakar, ama bu orda örtülü bir emek olduğu ve bu emeğin bir karşılığı olduğu gerçeğini değiştirmez. O karşılığı ister maddi ister manevi, isterseniz her ikisi şeklinde ortaya koymalısınız. Hakkaniyetli olan budur.

eşinizin size reaksiyonu ile kızkardeşin tavırları tamamen faul. Bu iki konuda haklısınız.

Bence olay tamamen çok fazla dip dibe olmanızdan kaynaklanıyor şu an. Çok zor bu tarz geçiş dönemlerinde cümbür cemaat yaşamak.

hesap kartı varsa tuhaf değil. o da kart bu da kart sonuçta. ikisinde de kendi paranı harcıyosun.

kredi kartı satmaya çalışmışlar bence

edit: 18 yaşımdan beri kredi kartı kullanıyorum bu arada. 10 yıldır.

ben de bu yaşıma kadar hiç kullanmadım, eksikliğini hissetmedim. 3 sene önce kredi de çektim hiç sorun olmadı (sonradan bir şeyler değişmişse bilmiyorum).

Ben kullanıyorum. Puan kazanmak için iyi oluyor. Mesela 1500 tl’lik puan biriktirmişim şimdi onunla uçak bileti alacağım.

benim var ama sadece ucak bileti veya buyuk harcamalar icin kullaniyorum. taksit de en fazla 3 taksit yaptirmisimdir. en dusuk ozellikli, bedava olan. bonus falan da kasmam hic.

beni kredi kartini cok az kullandigim icin yadirgayanlarin dag kadar kredi karti borcu oldugu icin takildigim bir sey degil. aya eksi baslamak istemedigim icin garipsenmek asiri sacma bence.

Kullanmasını biliyorsan güzel bir şey kredi kartı. Pratik, banka kartına göre daha güvenli, puan+kampanya felan artıları oluyor.

Ama dediğim gibi kullanmasını biliyorsan. O kartın limitinin senin kendi paran olmadığını, kredi olduğunu biliyorsan ve harcadığını her zaman ödeyebilecek durumun varsa çok güzel.

bence tuhaf bir şey. benim de var, 3 tane. kafadan her ay yakıt alırken 40-50 tl puan kazanıyorum, yılda muhakkak 1-2 uçak bileti alıyorum yurtiçi. hiçbir kartım için yıllık aidat ödemiyorum. Hülasa bana yıllık 400+ tl bir faydası oluyor.

Kredi kartım yok. Hiç olmadı. Alma taraftarı değilim.

Eğer düzgün kullanılır ise yararlı ve avantajlı bir şey. Fakat kredi kartı sahibi olmamak tuhaf bir şey değil.

Ben de kullanmıyorum. Çoğu insan taksit imkanı için kullanıyor aslında ama ben birkaç ay bekleyip peşin alma taraftarıyım, borçlu olmak istemiyorum.
Kullanmamak bu kadar abartılacak bir durum değil. Zaten banka kartıyla gönderiyorlar hep, kenarda dursun lazım olur diye açıyorlar insanlar:

Politik bir tavır takınmıyorsanız eğer bu tercihinizde biraz cağ dışı olmak bana göre.
Kredi kartı harcamalarını faizsiz 30 gün oteleyebildigin, dolayısıyla 30 gün çeşitli değerlendirmelerde bulunabileceğin bir zaman yaratıyor. Taksit imkanı da gayet iyi. Puan vs.
Titiz biri iseniz iyi bir kredi kartı kullanıcısı olursunuz.

Bankacılık sisteminin içinde olmanız, krediyle ev arsa vs alırken , ticarete atılırken lehinize olur.

Öncelikle: 'Bankacı'ların çoğu bankacı değil pazarlamacı. Gerçek bankacılar genel merkezlerde çalışıyorlar. İİBF mezunu mesleksiz kimselerse bir bankaya girip pazarlamacı oluyorlar. Bankacıyım diye gezdiklerine bakma, hizmet pazarlıyorlar.

Sonra herkesin kredi çekmesine lüzum da yok.

Hayatını kolaylaştırmıyorsa elbette kredi kartı kullanmak zorunda değilsin. Hesap kartınla alışveriş yapmaktan tek farkı, ödeyeceğine söz verdiğin bir parayı sana ödünç vermeleri. Zaten bankalar düzenli ödeyen müşteriyi de pek sevmezler. En sevdikleri müşteriler asgari tutarı yatıran, sürekli faiz ödemek zorunda kalan gözü aç müşterilerdir.

Hayatımda bir şey almak için hiç nakit kredi çekmedim, üstelik peşin alışveriş her zaman pazarlık şansı da verir. Param yoksa bekler, biriktirir peşin alırken pazarlık etmeye çalışırım. Örneğin hiç ev almadım, fakat 200 bin değerindeki bir eve 10 yılda 300 bin lira ödemek işime gelmiyor. Ev alacak olsam peşin alırdım.

'İhtiyaç kredisi' saçmalığına da hiç girmemek lazım. Bir şeyi peşin alamıyorsam ona ihtiyacım yoktur.

Bana göre kredi ihtiyaç değil, yatırım için kullanılırsa doğrudur. Yani aldığın krediyi ödediğin faizden daha çok çalıştırıp kâr elde edemiyorsan, hak etmediğin bir malı veya hizmeti tüketiyorsundur. Bedelini de fazlasıyla ödersin. Bu durum Türkiye'de çok yaygın. Herkes köle gibi bankalara çalışıyor : )

Bankalarda çalışan pazarlamacıların ekserisi kendi parasını yönetmekten, tasarruf yapmaktan acizdir. Bir yerde ücretli olarak çalışır emekli olurlar. Çalışmalarını hor görmüyorum, fakat neredeyse hiçbirinin ekonomi konularında görüşlerine de pek değer vermiyorum.

Bu söylediklerim hep deneyimlerimden geliyor. Geçenlerde(seçimlerden bir iki ay önce) bir bankacı 'bu ara sizce ev alınır mı?' diye bana sordu. İnşaat ekonomisi batmak üzere bunlar hâlâ ev alsam mı diye düşünüyor. Bu kadar da farkındalıkları düşük. İki basit hesap yapamıyorlar. Oysa eminim karşılarına her gün ne olaylar çıkıyordur.

Kendim uzun zamandır kredi kartı kullanıyorum, çünkü son ödeme tarihi geçmeden ödeyeceğime eminim. Öyle olmasa kullanmazdım.

Hayatımda sadece öğrenciyken kredi kartı kullandım. Onda da bin TL limit vardı. Bu limiti harcadıktan sonra bütün borçlarımı kapattım ve kartıda kapattım. Düzenli bir gelir olmayınca kredi kartı büyük bir sıkıntı çıkarır.

iyi tabii. 12 taksitle aynı paraya alabileceğin ürünü neden nakit ödüyorsun? faiz oranı %19, taksit taksit ödüyorsun hadi net etkisi %15 olsun. bunun cevabını verebiliyor musun?

puanların etkisi de yılda toplam harcamanın %2'si olabilir. Kartına göre değişir. Bunu neden almıyorsun?

kazancının fazlasını harcaman gerektiği durumlarda "bi daha mı gelicez dünyaya" denmesine yarayan bir araç bu. ihtiyacınız olmadıysa henüz ihtiyacınız olacak miktarda bir şey almamışsınız demektir. ben askerden sonra ilk işe girdiğimde banka vermişti almıştım. sonra kendime bilgisayar aldım. bilgisayarı alabilmem için neredeyse 2 ay çalışmam gerekecekti ve bu sürede başka hiçbir şeye para harcayamazdım. bu nedenle çok işe yaradı o zaman. bence kredi kartı gayet iyi bir şey.

online markette geçmiyor

iş yerleri boşuna komisyon vermesin, parası beklemesin diye nakit harcamaya çalışıyorum
ama zahmetli

Kredi kartı kullanmayan kişi bana bilgisayar kullanmak yerine daktilo kullanmakta ısrar eden kişi gibi geliyor. Benim algım tabii bu. İşe girdiğimden beri kredi kartım var. her ayın sonunda borcun tamamını öderim, çok nadir taksitli alışveriş yaparım. Biri iş yerinden olmak üzere 4 kk var. Biri kızlarımla ilgili bir alışveriş sırasında onların yanında olamazsam diye ablamda durur. Bir tanesi de yedek. Aslında çoğu harcamalarımı tek bir karttan yapıyorum. Ben kredi kartını nakit taşıma riskini azalttığı için kullanıyorum. Bir de son dönemde evden çalıştığım için alışverişlerimin neredeyse tamamı online.
Aslında siz de kk kullanıyorsunuz ama babanızın kartını kullanıyorsunuz. Arkadaşınız ve eşi size pazarlama yapıyor orası muhakkak ama bir kk edinin, babanızın kartını kullanmak nedir yahu...